Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi’ndeki yaptığı konuşmada, “Fikrî iktidarımızı tesis edemedik!” dedi. Bu hususta neler söylemek istersiniz?
Bu hususta bir yazı dizisi yazdım. Bu işin siyasî tarafından bahsedeyim. Bir kere siyasî bakımdan yapısal değişikliklerin yapılması gerekiyor. Kültür meselesinin ayrı yapı altında ele alınması gerekiyor. Bir de Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki Tevhid-i Tedrisat kamburundan kurtulmak lâzım. İşin içinde YÖK de var. YÖK’ün yapısının değiştirilmesi yahut küçültülerek sâdece denetim mekanizması hâline dönüşmesi lâzım. Özellikle vakıf üniversitelerinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi. Bu kamburlardan kurtulduktan sonra kültür işleri sivilleşecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “fikrî iktidar!” diyor. Kendisi fikrî ve kültürel bir altyapı ile geldi buraya. Fakat o kültürden-fikirden beslenen kişi çok az… Necip Fazıl’ın “Surda bir gedik açtık/Mukaddes mi mukaddes/Ey kahbe rüzgar artık/Ne yandan esersen es!” mısralarını hatırlayalım!… Surda gedik açma kültürü, kültürel iktidarın anahtarıdır, şifresidir.
Eğitim meselesinden ziyade, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında çok ehemmiyetli satırbaşları vardı. Mesela tarih muhasebesi, idraklerin iğdiş edilme meselesi, gençliğin ahvâli… Topyekun bir fikrî hâkimiyetten bahsetti.
On sekiz yılda birçok vesayet kaldırılmış olsa bile, yargıdaki tökezlemeler sürüyor. Görüyorsunuz, bir AYM üyesi çıkıp “Işıklar yanıyor!” diyor ortalık, ayağa kalkıyor. On senedir konuşmayan Ahmet Necdet Sezer bir şeyler söyleyebiliyor. Kemal Alemdaroğlu “Pişman değilim, duruşum aynıdır!” diyor. Adamlar 18 yıldır vazgeçmemişler, ellerine fırsat geçse aynı çizgide fazlasıyla devam edecekler.
Bunlar kültürel iktidar değil de iktidar kültürüyle alâkalı. Yüzde beşlik bir kısım (görüntüde yüzde yirmi beştir) her şeyin sâhibi olduğunu zannediyor. Bu zihniyet ortadan kaldırıldıktan, gerekli hesaplaşma yaşandıktan sonra geriye kalanlar kendi aralarında asgarî müştereklerde buluşabilecektir.
Eğitime vurgu yapmamın sebebi, Tevhid-i Tedrisat’ın üniformacı anlayış olması. Edirne, Hakkari ve İzmir’deki adamı aynı müfredatla yetiştirmeye çalışmak… İdarî maslahata dönüşüyor iş. “Okul var mı? Var!” Bu hususta bile bir sürü şey düzeltilmesine rağmen iş nihayette tıkanıyor. Kültür mevzuu… Birçok kültür müessesesine sandık koyulsa, yüzde yetmiş civârında CHP kazanır. Kültür işlerindeki insanlar kolayca parayla pulla satın alınmaz, gönüllerini alıp cazibeyle çekmek lâzım. Gönüllerine hitap etmek ve kazanmak zor değil. Bugün “muhafazakâr” denilen kısım karşı cephenin yayınevinden kitap çıkartıyor. Bugün sen hâlâ kendi yayınevini oluşturamamışsın. FETÖ eskisi yayınevleriyle bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Kendi fuarcılığını da hakeza öyle… Oluşturamamışsın yâni. Alternatif olmalıydı. Alternatifi oluşturmaya çalışanlar da eline yüzüne bulaştırdı. Bunlar en basit misaller. Şu anki Islahat Fermanı’yla oluşan, Jön Türkler ile kadrolaşan, İttihat ve Terakki ile vücut bulan ve CHP ile hâkim güç hâline gelen bir fikrî iktidar var. Bu, tam bir Batıcı hegemonyadır.
Sayın cumhurbaşkanı, konuşmasında özeleştiri yapmaktan ziyade teşkilâtına başka şeyler de söylüyor. Konuştuğu kürsü ehemmiyetli; İbn Haldun Üniversitesi… “Ben daha ne yapayım?” gibi. Bence, Sayın Erdoğan’ın kafasındaki kodlar belli, “Surda gedik açmak.” Şimdi de “Kim var denildiğinde sağına soluna bakmadan, ben de varım!” cümlesinde olduğu gibi gençlerin öne çıkmasını istiyor. Başkaları öne çıksın ki, cesaret ve liyakatı sebebiyle destek bulsun. AK Parti’nin kadrolarını yenilemesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı ile aynı fikri paylaşmayan kişilerin de içeride olduğu bu kadroların yenilenmemesi kötü neticeler doğuruyor.
Arkadan gelenler, girdiği ortamın rengine bürünüyor değil mi?
Evet öyle. Hâlâ Hilmi Yavuz’dan icazet alınıp “şairlik”, Ahmet Ümit’ten takdir alıp “romancılık” yapıyorsan, eyvah eyvah. Yapma kardeşim böyle olmaz, hiçbir şey yapamıyorsan kendi yayınevini kur! Bir araya gel. İbda bu işi nasıl yürütüyor? Üstad Necip Fazıl bu işi nasıl yürütmüş! Osman Yüksel Serdengeçti nasıl yapmış! Sâmiha Ayverdi nasıl yapmış! Bunlar, yapılmadık şeyler değil ki. Üç imza günü fazla oluyor, iki popüleritesi fazla oluyor diye saf değiştiriyorlar. Bunlar idealsizliğin netiesi. Yazın V yaka tişört, kışın atkı-fular takıp ortada dolaşıyorlar. Böyle adamlarla yola çıkılmaz.
Siyasî iktidarı almak kolaydır. Başkası kötü bir yönetim uygular, yerine bir başkası gelir. Nurettin Sezen kötü bir yönetim yaptı. Tayyip Erdoğan geldi. Hâlâ alternatifi yok. Diğer tarafta oy vermeyip eleştiren adam “Devlet değil misin, tabiî yapacaksın, vereceksin!” diyor. Tamam verdin diyelim… 18 senede yetişen nesil, her şeyi AK Parti’den biliyor.
Gençlerden bahsetmişken, Ak Parti gençlik kolları bir video paylaştı. Arka plânındaki mesaj şu: “Biz Müslüman’ız ama Kemalist rejimle de barışığız!”
Cüneyt Özdemir de diyor ki, “Mustafa Kemal Atatürk diyemiyorlar hâlâ. Atın üstündeki heykelin gölgesiyle idare ediyorlar.” Şu olmalı kardeşim… Hesaplaşacağız sonra da yolumuza bakacağız! Mustafa Aydın ne demişti: “Kardeşim, dümdüz söylüyorum. Harf devrimi ihânettir! Keşke Süleymaniye’yi yıksaydık, yeniden yapardık. Ama Türkiye’ye yapılan müdahale bizi yıktı.” Kaldıramıyorsun ki! Buğday yatar kalkar ama çınar indi mi iner… Bir de şu var mesela… Tayyip Erdoğan artık olgunluk yaşında ve genç refleksler gösteremeyebilir. Bir genç gibi düşünüp, refleks göstermesi mümkün değil. Bir yerden sonra gerek de yok, Sayın Erdoğan yaşının ve tecrübesinin gereğini fazlasıyla yapıyor. Şimdi takım elbiseyi çekiyorlar, gençlik kollarından nasıl milletvekili olurlar, bunun derdindeler. Osmanlı’yı yıkan şeylerden biri de bu.
Hülasa, o konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan özeleştiriden ziyade, kadrosuna “Kendine gel.” diyor. Erdoğan’ın bugün fikrî iktidar sözünde neyi kastettiğini önümüzdeki süreçte daha iyi anlayacağız gibime geliyor. “Tank yapacağız” diyordu. Altı ay sonra İnsansız Hava Aracı ortaya çıkıyor mesela. Bu misaldeki gibi… Cumhurbaşkanının tepkilerini biraz böyle de okumak lâzım bence.
Teşekkürler vakit ayırdığınız için teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Dergisi 194. Sayı, Kasım 2020