Öldükten Sonra Tanınan Yazar: Fernando Pessoa  

Başlangıçta, öteden beri anarşist olduğunu hatırlatan, sonunda “istifçilikte” karar kılan bir karakterin macerasıyla karşılaşıyoruz bu kitapta… Şair, yazar, ressam Fernando Pessoa’nın “Anarşist Banker”inden bahsediyoruz.

Anlattıklarını kavramaya çalışan muhatabının eleştiri ve sorularına özeleştiriden kaçınmaksızın cevap veriyor üstelik…

İnanmış bir anarşist olarak… Özgürlük uğruna… Ancak tam eşitliğin mümkün olacağına inanmadığı bir toplumda… “Toplumsal Kurgu”ya karşı “Toplumsal Devrim”i savunan bir devrimci olarak niteliyor şahsını…

Muhatabıyla arasında geçen diyaloglarda okuru biraz felsefi, biraz ahlâki sorgulama tadında düşüncelerle meşgul ederken, mizahi yönünü de gizlemiyor.

Anarşist Banker’de, Marksizm’in toplum görüşünde ileri sürülen “alt yapı üst yapıyı belirler” tezi çerçevesinde değerlendirilebilecek biçimde, toplumun üst yapı tarafından sürekli illüzyona maruz kalırken yaşadığı gerçekliği yeni bir bilinçle aşmak, böylece burjuva toplumunu yıkma hedefinde bir araya gelmek suretiyle ortaya çıkan yeni bir toplum hayali işleniyor; elbette anarşist eğilimlerle içiçe…

Marks’ın Avrupa dillerine çevrilmesiyle birlikte, daha önce görülmemiş tarzda parlak bulunan toplum eleştirisi, birçok modern dönem edebiyatçısını da tesiri altına almıştı. Nitekim Marks, sadece dinin toplum bilincine “hayal ürünü tanrı” ile yerleştiğini değil, mevcut toplumun da bir kurgu olduğunu, dahası ferdin toplum tarafından yaratıldığını, fert-toplum arası çatışmanın ise, kişinin kendisini gerçekleştirmesiyle birlikte gelecekteki “komün toplumu”nu inşa ederek sonuçlanacağını düşünüyordu. Bu “görüş”ün, Marksizm’in kimi eleştiricileri tarafından, “Hristiyan hassasiyetinden devşirilmiş, mesih inancı ve kurtuluş” tasvirlerini Marksist diyalektiğe mal etmek, şeklinde yorumlanıp tepkiyle karşılandığı vakidir.

“Gelecek edebiyatı”, Marksizm’i bilimsellik ve tarihsel materyalizm iddiasının aksine kaderci bir tavırla çelişkiye sürüklemiş olsa da, bu dilden Avrupa kıtasında ülkesine göre değişen anarşist eğilimler de beslendi; benzer kavramlar kullanıldı: Özgürlük, eşitlik, adalet vesaire…

Pessoa ise, toplumda gerçek bir eşitliğin olamayacağına inananlardan… Herkes aynı kabiliyete sahip olamayacağı gibi, doğuştan aynı özellikleri de ortaya koyamaz. Yine de kişi sistem eleştirisinden geri kalmamalı…

Anarşist Banker’in “Toplumsal kurgu” iddiası da, bir idrak galatı halinde diyaloglarda dilden düşmeksizin vurgulanır. Peki, bir anarşist nasıl “banker” oluveriyor? Hikâyenin bu kısmını okurun merakını kışkırtmak ümidiyle geçiyorum. Daha öncesinde nasıl anarşist olduğuna ise, kitaptan kısa bir kesitle temas edelim. Konuşan, “Anarşist Banker”dir:

“Kendimizi eğitmeye, bir şeyler öğrenmeye karşı kuvvetli bir arzu duyuyorduk, aynı zamanda fikirlerimizi yaymaya da… Kendimiz ve başkaları için -tüm insanlık için- yeni bir toplum istiyorduk, insanları suni bir biçimde eşit olmayan şartları ve Doğa’nın onlara dayatmadığı aşağılanmaları, acıları ve baskıları insanlara dayatan tüm ön yargılardan arınmış bir toplumdu istediğimiz.”

Diyaloğun sonuna doğru bankerin “Para Kurgusu”na geçişi, bir anarşistin “özgürlük”ten ne anladığını göstermesi bakımından ilginçtir.

1922 basımı Anarşist Banker, son yılların kıtalararası sosyal hadiselerinde sivrilen anarşist hareketlere de dokunuyor olması bakımından dikkate değer bir eser… Aradan yüz yıl geçse de, Batı cephesinde çok şey değişmediğini ortaya koyuyor.

 

Öldükten Sonra Tanınan Yazar

Latin edebiyatçı Fernando Pessoa, 1888-1935 Portekiz Lizbon’da doğar. Aynı zamanda şair ve ressamdır; modernlerden… Beş yaşındayken müzik tenkitçisi olan babasını kaybeder. Annesi, Portekiz’in Durban konsolosuyla evlenince Güney Afrika’ya yerleşmek durumunda kalır. Anglosakson eğitiminden geçen Pessoa, geçimini İngilizce ve Fransızca iş mektupları yazarak kazanır; yalnız yaşamış biridir.

Milton, Shelley, Keats, Poe, Byron, Whitman, Shakespeare ve Baudelaire edebiyatçılar arasında Portekiz modernizminin öncülerinden sayılan Pessoa’nın etkilendiği şahsiyetlerden gösteriliyor. İlk şiirlerini, 1905-1908 yılları arasında yazmış. 20. yüzyılın başlarında beliren “sembolist” akımın doğurduğu ve “Portekiz Rönesans Hareketi”nin yayın organı Aguia dergisinde ilk şiirleri yayımlanır. Bir yandan da eleştiri ve denemeler yazar. 1913’te fütürist harekette yer alır ve Sá-Carneiro ile birlikte Portekiz edebiyatında öncülük yaparak  “paulismo” akımını başlatır. Böyleyken ölümünden çok sonra dünya edebiyatında hatırı sayılır.

1914 yılında yazar, farklı isim ve kimlikler kullanarak, karakterlerini eserlerinde konuşturmaya başlar. Bunlar, Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Bernardo Soares ve Fernando Pessoa’dır. Pessoa, Portekiz dilinde “kişi” anlamına geliyor. Latince “maske, takınılan tavır, karakter” anlamına gelen “Persona”dan türetilmiş. Türkiye’de de bilinen “Huzursuzluğun Kitabı”nın yazarı Pessoa, ilk dünya savaşını bütün trajikliği ile idrak eder. II. Dünya Savaşı’na ömrü yetmiyor. Dönemin altüst olan Batı toplumuna çıkış arayan Angstfilozofi-bunalım felsefesi, Batılının “varoluş”una son bir anlam vermek gayesiyle çıkış yapmıştır. Batı insanı ölüme karşı “tatminkâr” bir tavır arayışındadır. Pessoa da öyle anlaşılan…. Çizdiği karakterler bir yana, nasıl bir hissiyat içinde yaşadığı şu ifadeden süzülebilir:

“Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan? Hayatımı toprağa veriyorum.”

Pessoa, yabancı dillerde yazmış biri olsa da, “Vatanım Portekiz dilidir” diyen bir şair. Hayatının son yılında, Portekiz tarihi üzerine okültist-sembolist bir yorumla yazdığı “Mensagem” adlı şiiri Ulusal Propaganda Sekreterliği’nin açtığı yarışmada ödüllendirilmiş. Ölümünün ardından şahsına ait sandıkta bulunan eserleri ailesi tarafından Portekiz hükümetine satılmış…

Pessoa’nın -Işık Ergüden çevirisiyle- sembolist şiirine bir örnek;

 

“Özruhsal Yazı

 

şair aldatıcıdır.

öyle mükemmel aldatır ki

acı çekiyormuş gibi yapacak olur

oysa acıdır hissettiği.

 

ve yazdıklarını okuyanlar

okunan acıda iyice hissederler,

şairin tanıdığı ikiliği değil,

kendilerinin asla hissetmediğini.

 

ve böylece onun çarklarında

döner, aklın oyuncağı,

bu küçük mekanik tren

adına kalp denen.”

 

Bir şairin, şairlerin muztaribliğini hissedişine delil sayılabilecek satırlar bunlar…

Fernando Pessoa 47 yaşında, 30 Kasım 1935’te, Lizbon’da karaciğer hastalığından öldüğünde pek tanınmıyordu. Bütün eserleri ancak 1942’de yayımlanmaya başladı; tam 26 cilde ulaştı. Türkçeye çevrilen bazı eserleri şunlardır:

Şeytanın Saati, Sırların Cebiri, Denize Övgü, Düşsel ve Gerçek, Anarşist Banker, Huzursuzluğun Kitabı.

 

Aylık Dergisi 190. Sayı, Temmuz 2020

Authors

Bir yanıt yazın