Türkiye NATO’da, Fransa Arap Birliği’nde Kahire ile Yüzleşiyor!

Mısır ile Türkiye Libya’da Karşı Karşıya

2013 yılından beri Arap dünyasında baş gösteren darbeler veya karşı devrimler sürecinde, Libya’da ortaya çıkan ‘demir yüz’ Halife Hafter’in cephelerde peş peşe yenilgi alması üzerine, 4 Nisan 2019 tarihinde başlattığı Trablusgarp’a yürüyüş süreci tersine döndü ve bu ricat hali savaş baronunun arkasındaki güçleri tedirgin etti ve siperlerden çıkarak gerçek yüzlerini açık ettiler. Sisi siperinden ve perdenin gerisinden çıkarak Libya’ya patronluk taslamaya ve külli olarak ayar ve nizamat vermeye başladı! Mısır’ın da gerisinde olan güçler başta Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri de darbeci general Sisi’ye açık destek verdiler.

Burada ilginç bir ayrıntı var. Sözgelimi Kenan Evren, 12 Eylül döneminde darbe yaptığında Batı medyası neredeyse sonuna kadar Kenan Evren’i iğnelemiş ve ‘darbeci general’ yaftasını başından eksik etmemişti. Lakin Sisi örneğinde Batı medyası ve siyasetçileri çok anlayışlı davranıyorlar. Sisi’ye Kenan Evren muamelesi yapmıyorlar. Halbuki Kenan Evren de Sisi gibi darbeci olsa bile Sisi’nin birkaç günde yaptığı katliamlar tarihte pek az görülmüştür. Pek az diktatör eline su dökebilir. Batı’nın prensibi kalmadığından, sadece çıkarları mevzubahis olduğundan artık bu gibi haller pek de sırıtmıyor! Belki de bunun nedeni Sisi’nin ortak düşman olan bir İslamcı lideri iktidardan indirmesidir. Sadece liderini değil İslamcı kitlesini de (İhvan) bastırmasıdır. Tabiri caizse hücrelere ve zindanlara tıkmasıdır. Bu anlamda Batının ve Batılıların ideolojik görevini o üstlenmiştir. Dolayısıyla Sisi darbe yaparken Batı’nın hatta Doğu’nun kredisini kullanmıştır. Bu hem siyasi hem de mali kredidir. Arap ülkeleri mali muslukları açarken Batılı ülkeler tabiri caizse siyasi muslukları açmış ve Sisi’yi şımartmışlardır.

Sisi 19 Haziran (Cuma) 2020 tarihli konuşmasında pervasızca birçok skandala birden imza atmıştır. Bunlardan birisi Libya’da üstü örtülü cephe gerisi faaliyetleri yaptıklarını ikrar ve ifşa etmesidir. Hava kuvvetleriyle gösteri yaptığı sırada üstü örtülü bir biçimde Libya’da cephe gerisi faaliyetler organize ettiklerine temas etmiştir. Bu sabotaj ve kundaklama faaliyetlerini akla getirir. Muhtemelen savaş suçlarına girmektedir. Bu durumda Hafter cephesinde Wagner tipi birçok Mısırlı paramiliter unsurun çarpıştığını söyleyebiliriz.

Kendinden menkul tek yanlı bir ateşkes kararı almış ve Feyyaz Serrac hükümetine dayatmak istemiştir. Bu Türkiye’nin de katıldığı gibi Hafter’i giyotinden almak, zaman kazandırmak ve nefes aldırmak şeklinde yorumlanmaktadır. Tökezlemesinin ardından yeniden toparlanmasına vesile olmaktır. Tek yanlı ateşkesin dışında aynı zamanda Sisi mahut konuşmasında Kofra ile Sirte’nin kırmızıçizgileri olduğunu söylemiştir. Yani Serrac hükümeti buralarını kurtarması halinde Mısır ordusuyla karşı karşıya gelebilecektir. Hâlbuki Serrac hükümeti Suhayrat anlaşmasına ve Güvenlik Konseyi kararına göre meşru hükümettir. Bu açıklamanın da gayesi kafa karışıklığına ve psikolojik sarsıntıya neden olmaktır. Ateşkes teklifindeki gibi, amacı Hafter’e nefes aldırmak ve yeniden toparlanmasına ve atağa geçmesine imkân vermektir. Libya’daki bütün yabancı güçlerin çıkmasını isterken veya yasadışı sayarken kendi müdahalesinin uluslararası meşruiyete sahip olacağını söylemektedir.

Esasında Sisi aynı cephede olduklarını mesela Rusları yabancı unsur saymamaktadır. Ona göre tek yabancı unsur Türklerdir. Burada Sisi açıkça kendisini BM’nin yerine koymuştur. Kahire Deklarasyonunun uluslararası normlara uygun olduğunu söylemiştir. Halife Hafter ve Akile Salih’i de yanına alarak ve Trablus hükümetini hiçe sayarak tek yanlı ateşkes kararı almak ve dayatmak olsa olsa hayvanlara mahsus orman kanunu olabilir. Hafter hasbi megaloman, Sisi ondan da megaloman! Protège yani sığıntısından daha da dengesiz çıktı! İkisinin patronu olan M. Bin Selman ile M. Bin Zayed’i varın siz hayal edin! Kaçıklar mangası!

Yine Libya meselesini görüşme gündemiyle Arap Birliğini toplantıya çağırması da tek yanlı bir davranıştır. Kendini BM yerine koyduğu gibi Arap Birliği yerine de koymaktadır. Nitekim, meşru hükümetin Dışişleri Bakanı et Tahir Seyyale kendilerine danışmadan alınan bu tek yanlı kararın geçerli olmadığını ve Arap Birliği’nin iradesinin sabotajı ve kaçırılması anlamına geldiğini ifade etmiştir.

Bir Tarafa Karşı Diğerinin Yanında Değiliz

 

Hafter’in hamisi gibi davranmasına rağmen Sisi ilgili konuşmasında bir tarafa karşı diğer tarafın yanında olmadıklarını ve bütün Libyalıları kucakladıklarını söylüyor. Halbuki baştan beri Sisi Hafter’in hamisi kesilmiş, yanında yer almış ve Serrac hükümeti ateşkese yanaştığı sıralarda ateşkes sağlanması noktasında engelleyici bir tutum takınmış, en azından hiç umurunda olmamıştır. Moskova’da Rus tarafının da araya girmesiyle birlikte Libya’da ateşkes ilan edilecekken BAE ve Mısır yönetimlerinin aleyhte telkinleri sonucu Hafter ateşkes metnini imzalamadan gece yarısı Moskova’dan firar etmiştir. Hatta Moskova’dan habersiz bunun gerçekleşmesi de mümkün olmadığı ileri sürülerek bu muvazaada Rusya’nın da parmağı, rolü sorgulanmıştır.

Kısaca Hafter’in avantajlı olduğu dönemde ve durumda, Trablusgarp’ı kuvvet yoluyla ele geçirmesi için herkesin destek verdiği sırada kıllarını kıpırdatmayanlar işler sarpa sarınca ne oldu ise ateşkes dayatmaya kalkışmışlardır. Uşağı ve vekili Hafter’in yerine geçen Sisi teamüllerin hilafına Mısır adına ateşkes çağrısında bulunmuş ve bunu Kahire deklarasyonu olarak ilan etmiştir.

Halife Hafter Türkiye ile Mısır’ın Kapışmasını istiyor

Emekli generallerden ve siyasi analizci Mahmut Halef, Halife Hafter’in temel düşüncesinin Mısır ile Türkiye’yi kapıştırarak Milli Mutabakat Hükümetini geriletmek olduğunu, bununla birlikte Sisi’nin bölgesel ve dâhili nedenlerden dolayı bu cesareti gösteremeyeceğini ifade etmektedir. Araplar iki ciddi olayla karşı karşıya olmasına rağmen Türkiye’nin Libya’daki rolünü öne çıkarıyorlar.  Libya’daki varlığına öncelik vermeleri ne kadar sağduyudan uzak olduklarını gösteriyor.

İsrail Batı Şeria’nın bir kısmını Temmuz ayı içinde ilhak etmeyi tasarlıyor. Araplar bu konuda herhangi bir tepki vermiyorlar. Camp David ordusu olarak adlandırılan Mısır ordusu da devekuşu gibi İsrail karşısında siperine siniyor.

İkinci mesele ise bizzat Mısır’ı ilgilendiren Etiyopya’nın su doldurmaya başladığı Rönesans Barajıdır. 5 yıl boyunca kılını kıpırdatmayan Sisi, fiyaskosunu örtbas için ölüm kalım meselesi olan Rönesans Barajı karşısında Libya’yı öne çıkartıyor ve kuru gürültü yapıyor.

İsrail Sisi’yi Libya Bataklığına Sokmak İstiyor

Siyasi gözlemciler, İsrail’in Mısır rejimini Türkiye ile Libya’da kapıştırarak, her ikisinin de kan kaybetmesine önayak olmak istediğinde hemfikir. İsrail, Suriye’de Esat ile muhalefetin yenişmelerine imkân vermeyerek Suriye meselesine taraf olan bütün kesimlerin kan kaybetmesine neden olmuştu. Dönemin Obama yönetiminin de Suriye’de Putin’e yol vererek Rusya’yı ve tali güçleri burada yıpratmak istediği bir sır değil. Şimdi de aynı senaryo Libya’ya taşınmaya çalışılıyor.

Mısır dışişleri eski bakan yardımcılarından Abdullah Eş’al de İsrail’in Mısır’ı uzun vadeli bir biçimde Libya bataklığına sokmak istediğini, Sisi’nin de bu zokayı yutmak üzere olduğunu ifade etmektedir. İsrail’in hedefinin Mısır ordusunu başka cephede oyalamak ve uzun vadeli olarak yıpranmasına vesile olmak olduğunu kaydediyor. Memduh Münir isimli siyasi analizci de koltuğu yanmamak kaydıyla Sisi’nin bütün Mısır ordusunu ateşe atabileceğini ifade etmektedir. Bununla birlikte Mehmet Ali Paşa döneminden beri Mısır Kuzey Afrika ülkelerine doğru genişlemek ve yayılmak istese de bu yönde bir varlık gösterememiştir.

Tunus ile Cezayir gibi ülkeler Mısır rejiminin Batı’ya doğru uzanmasını asla tasvip etmemişlerdir. 1830 yılında Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesinin ardından Türkiye’nin Tunus gibi ülkelerde sarsılan yerini sağlamlaştırma gayretleri karşısında bu ülkelerdeki rejimler Osmanlı’nın yerini sağlamlaştırma girişimlerine sıcak bakmamışlardır. Bu açıdan da Libya’da Türkiye’nin varlığına pek sıcak bakmasalar da Mısır’ın genişlemesine de sıcak bakmadıkları kesin. Hatta yakın güç olarak daha tehlikeli gördüklerinden şüphe edilemez.

Cezayir, Libya siyasetinde sopayı ortasından tutuyor. Yabancı güçlerin Libya’daki varlığına karşı çıktıklarını söylemektedirler. Akile Salih gibi Hafter ile bağlantılı siyasiler Cezayir’e gittikten sonra Feyyaz Serrac da bu ülkeye giderek nabız yoklamış ve tarafını öğrenmek istemiştir. Kuzey Afrika ülkeleri Libya’da Türkiye ile Mısır arasında henüz bir tercihe varabilmiş değiller ama kefeleri daha ziyade Serrac hükümeti lehine ağır basıyor.

Cezayir rejimi Arap Baharına daima şüpheyle bakmış hatta Suriye rejimiyle özel ilişkilerini devam ettirmiştir. Bununla birlikte ideolojik nedenlerin dışında jeopolitik nedenlerden dolayı özellikle Cezayir hükümeti Mısır’ın kendi nüfuz alanına yayılmasından tedirginlik duyuyor. Tunus hükümeti ise Mısır karşısında daha temkinli duruyor ve Arap Baharının müktesebatını darbeci Mısır rejimine kaptırmak istemiyor.

 

Türkiye Karışık Sinyaller Gönderiyor!

Son sıralarda Mısır ile ilişkilere bir açılım getirme konusunda Türkiye’de ağır aksak çabalar sürüyor. Yasin Aktay Sisi rejimiyle bağlantı kurma noktasında bazı teklifler ortaya atmış; ideolojik yönün geriye bırakılmasını, çıkarların ise öne çıkarılmasını önceleyen bir yaklaşımı benimsemiştir. Pragmatik yaklaşımı öncelemiştir. Pragmatik bir zeminde Sisi rejimiyle yeni bir siftah veya başlangıç yapılabileceği aksi halde Türkiye’nin bölgede çıkarlarını koruyamayacağı tespitini yapmıştır.

Son sıralarda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Sisi rejimine yönelik olarak karışık sinyaller göndermektedir. Bununla birlikte Sisi veya askeri rejimi tercih etse de etmese de Mısır’ın bağlı bulunduğu kampın Türkiye’ye yönelik kara propaganda kampanyalarından vazgeçme niyetleri yok. Dolayısıyla Mısır ile Türkiye arasında pürüzlerden arındırılmış veya dondurulmuş yeni bir sayfa açmanın o kadar kolay olmadığı görülüyor.

İsrail, BAE, Suudi Arabistan, Fransa ve Rusya şöyle veya böyle aynı eksende yer alıyorlar. Özellikle de Rusya’nın Sirte’yi Hafter’in elinde tutarak ileride burasını Akdeniz’e bakan Hamimim gibi bir üs haline getirmek istediği tahmin ediliyor. Keza korsan BAE de Libya sahillerinde kendisine kelepir bir liman bakıyor! Son sıralarda bölgede en azından üç yayılmacı güç görünüyor.

Bunlardan birisi İran, ikincisi Rusya, üçüncüsü de Birleşik Arap Emirlikleri. Mısır’ın Libya’ya askeri müdahalesi halinde dördüncü yayılmacı güç de ortaya çıkmış olacak. Bununla birlikte Sisi Libya’da istikrar sağlandıktan sonra burada kalmaya niyetlerinin olmadığını ve geri çekileceklerini duyurdu. Bununla birlikte Trablusgarp Sisi’ye meydan okudu ve bölgeye gelmesi halinde burasının mezarları olacağını duyurdu.

Elbette Sisi için Libya silahsız İhvan’ın bulunduğu, yutulması kolay bir lokma veya gezinti yeri olmayacaktır. Mısır’da silahsız İhvan’ı katlettiği gibi burada da Milli Mutabakat Hükümeti’ni aynı yöntemle, kolaylıkla tepeleyemeyecektir ve kılçık olarak boğazına duracaktır.

Yemen’den Libya’ya Mısır’ın Askerî Maceraları!

1954 yılında yani Nasır’ın hem İhvan hem de General Necip’e darbe yaptığı yıl doğan Abdulfettah Sisi siyasi hayatta da Nasır’ın mukallidi ve kopyası gibi davranıyor. Sözgelimi Nasır İsrail karşısında cephelerde hep nal toplamış, bir varlık gösteremediği gibi her yerde Arapların yüzünü kara çıkarmıştır. 1962 yılında Yemen’e askeri çıkarma yaparak sözde cumhuriyetçi dalgayı desteklemiş ama burada bataklığa saplanmıştır. Nasır ideolojik kavgalarda daha çok kan kaybetmiştir.

Bunlardan birisi de kraliyet rejimlerine karşı sözde cumhuriyetçi rejimleri desteklediği Yemen savaşıdır. Yemen türküsü aynen Nasır döneminde Mısır için de geçerli olmuştur. Nasır ile Sisi yel değirmenlerine karşı savaşan Donkişot’u hatırlatmaktadırlar. 1950 ile1960 yıllarında cumhuriyet rejimi adına Araplar arasında kardeş kavgalarını körüklemişlerdir. Şimdi de benzeri bir kavgayı İhvan aleyhine sürdürüyorlar.

Nasır, 1962 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çatısını uçurtarak Suriye’nin bilahare azınlıkların eline düşmesine vesile olmuştur. Türkiye ile Irak yerine Suriye’ye kendisine bağlayarak bugün Suriye’de yaşanılan kanlı karnavalın temellerini atmıştır. Kurulmasından birkaç yıl sonra bu Suriye-Mısır birliği çöktüğü gibi ardından da Baas rejimi ve sırasıyla Esat hanedanlığı ülkeye el koymuşlardır. Bugün de Abdulfettah Sisi yine yel değirmenlerine karşı yani bu sefer de İhvan’a karşı ideolojik bir kavga yürütmektedir. Bu kavgada İsrail’e yer yok! Bu uğurda da ülkesini taksit taksit satmaktadır. Tiran ve Sanafir adaları bunun tipik misalidir. Nasır’ın arka bahçede kavga ettiği Suudi Arabistan’a bu adaları peşkeş çekmiştir.

Kısaca Yemen Nasır için nasıl bataklığa dönüşmüşse burnundan ötesini göremeyen Sisi için de Libya, benzer bir bataklığa dönüşmek üzeredir.

Yazar: Mustafa Özcan

Aylık Dergisi 190. Sayı, Temmuz 2020

Yazar

Bir yanıt yazın