Robot Askerler ve Savaşların Sonu

27 Şubat 2020 tarihi hiçbir zaman unutulmayacak derecede önemli olayların olduğu bir Regaib gecesiydi. Suriye İdlib’de güya adına “Çatışmasızlık Bölgesi” denilen yerde askerlerimize karşı alçakça saldırı gerçekleştirildi ve 33 askerimiz şehit oldu.

Rusya, İran ve Suriye Rejim Güçleri elbirliği içinde aylardan beri İdlib’deki bu bölgede hava saldırıları yapıyor ve masum sivilleri göçe zorluyorlardı. Hava saldırısı sonucunda askerlerimizi de vurunca; hükümetimiz tarafından çok önemli kararlar alınmak zorunda kalındı.

Saldırıyı gerçekleştiren rejim unsurlarına karşı bilim kurgu filmlerinde görmeye alıştığımız sahnelerle dolu bir cezalandırmaya şahit olduk. Bütün televizyonlarda Silahsız ve Silahlı İnsansız Hava Araçları (İHA-SİHA) ile gerçekleştirilen ve rejim tanklarının, zırhlı araçlarının, füze bataryalarının, askeri depo ve yerleşkelerinin tek tek avlandığı görüntüler yayınlandı.

Bu arada elektronik harp sistemleri devreye alındı ve 1 Mart 2020 günü Suriye’ye ait 2 SU-24 savaş uçağı düşürüldü. Çünkü savaş uçakları körleştirilmişti ve üzerlerine gelen güdümlü mermilerden haberleri olmamıştı. Kısaca Türkiye’nin kendi teknolojisi ile geliştirmiş olduğu robot silahlar, insanlı silahları yani savaş uçaklarını çok kötü bir şekilde avlamıştı.

Robot silahlar yani güdümlü mermi ve SİHA’lar, askerlerden çok daha cesur bir şekilde savaşıyorlardı. Bir kere bunlar “Kamikaze Japon Pilotları” gibi ölmeye ve kendilerini düşman araçları üzerinde yok etmeye gidiyorlardı. Korkmak, geri dönmeyi düşünmek gibi bir planları olmadığı gibi geride bıraktığı insanlar da yoktu. Bilakis yaptıkları intihar saldırısı sonucunda eğer patlayarak yok olmuş iseler, geride bıraktığı insanlar büyük bir sevinç yaşıyorlardı.

Savaş tarihinde şimdiye kadar yapılan bütün SİHA ataklarından daha fazlasını sadece bir gecede gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri, bir ilke daha imza atmıştı. “Yıldız savaşları” adı verilen ve sadece sinema salonlarında seyredilen görüntüler artık televizyon ekranlarından bütün insanların nazarına sunuluyordu. Yüzlerce rejim askeri ve silahlı aracı bütün dünyanın gözü önünde havaya uçurulmuştu.

Böylesine bir askeri operasyon elbette Rus, İran ve Rejim unsurları üzerinde kahredici bir psikolojik etki de bırakmış bütün askerler görev alanlarını bırakarak kaçmaya başlamışlardı. Türk donanmasında yıllarca güdümlü mermi subaylığı yapmış bir eski asker olarak bu yeni savaş sistemi hakkında söyleyecek çok sözüm var. Fakat bunun yerine alınan önemli başka bir karardan da bahsetmek gerekiyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri bir taraftan rejim askerlerine dünyayı dar ederken bütün Avrupa’yı titretecek bir başka karar daha aldı. Ülkemizde sayısı 4 milyonu bulan mültecilere batı kapıların açmıştı. Daha doğrusu mülteci olarak sığınan milyonlarca insanı durdurmayacağını söylemişti.

Bu karar sonucunda Avrupa’ya çok yoğun bir mülteci ve göçmen akını başlamıştı. Sadece Suriyeli mülteciler değil binlerce Iraklı, Afgan, İranlı ve Afrikalı göçmen de sınır kapılarına ve Ege denizine yöneldiler.

Yunanistan, sınır kapılarını askerlerle kapatarak geçişlere engel oluyordu. Fakat Ege denizindeki yüzlerce adayı, mültecilere karşı koruması imkânsızdır. Sınırları aşan milyonlar zaten Yunanistan’da kalmak istemiyor Kuzey Doğu Avrupa’ya ve İskandinav ülkelerine gitmek istiyorlar.

Bu büyük göç hangi noktaya varacak yakın zamanda göreceğiz. Fakat 27 Şubat’ta alınan kararların etkileri hakkında biraz durmak gerekiyor. İnsani dram yanında işsizlik ve kötü yaşam şartlarından kurtulmak isteyen bu mülteciler akla bazı soruları da getirmektedir. Özellikle robotların görev aldığı askerlik mesleği gibi diğer iş alanlarında durum ne olacak? İnsanların yerini robot işçiler mi alacak? Savaşlar sona erecek mi?

İşte bu yazının asıl konusu bunlardır. Hayatın her alanında insanların yerlerine geçen robotlar ve insansı makineler, savaşları sona erdirecek ve işsizliğin daha da yükselmesine yol açacak mıdır?

Elektronik ve Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler yeni bir dönemi de peşinden getiriyor. Çalışma hayatında insanlar yerine robot makinelerin çalıştığı, işçiliğin kalktığı bambaşka bir dünyaya hızla ilerliyoruz. İngiltere’de yapılan bir araştırma sonucuna göre 2030 yılına kadar yaklaşık 1 milyon kişinin işini, makinelerin yapacağı tahmin ediliyor.

Oxford Üniversitesi ve Deloitte şirketi tarafından gerçekleştirilen bu araştırmaya göre, İngiltere’nin kamu sektöründeki 850 binden fazla kişinin işini robotlar yapacaktır. Bu işler genellikle tekrarlanan ve tahmin edilebilir iş kollarında gerçekleşecekmiş.

Halen İngiltere’de kamu sektöründe 1,3 milyon kişinin yaptığı idari görevlerin çoğunun makinelere devredilmesi söz konusudur. Peki, dünyanın diğer ülkelerinde nasıl bir sonuçla karşılaşacağız?

Fukuyama, “Tarihin Sonu ve Son İnsan” isimli çalışmasında çok erken bir zamanda kapitalizmin zaferini ilan ederken muhtemelen robot çağını düşünmemişti. Keza Marksist teoride üretim süreci; makineleşmenin işçi sınıfının niceliğinin azalacağı sonucunu; hiç kurgulamamıştı.

Fakat bundan 110 yıl önce geleceğin sosyal ve ekonomik yapısını inceleyen Müslüman ilim adamları vardı. Bunlardan bir tanesi de Bediüzzaman Said Nursi’dir. Gelecek hakkında “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” öngörüsü çok anlamlıdır ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak insanlığın farklı bir beşeri yaşam devresine gireceğini söylemiştir.

Bu dönemin en belirgin tarafı “ücretlilik” adı verilen bir çeşit modern kölelik de adı verilen sistem yerine; özel mülkiyetin önem kazanacağı ve savaşların sona ereceği bir devirden bahsedilmektedir. Bu dönemin diğer bir yönü de insan hak ve hürriyetlerinin çok fazla önem kazanacağı, öngörüsüdür.

Malikiyet ve Serbestiyet döneminde modern kölelik olan işçi-memur sınıfının yerini her geçen gün artan bir oranda robot makineler alacaktır. Fakat bu robotlar, “Yıldız Savaşları” dizi sinema filmlerinde gördüğümüz insansı makinelere pek benzememektedir. Karmakarışık kablo ve robot kollardan meydana gelen fonksiyonel cihazlar demek daha doğru olacaktır. İnsana benzeyen ve davranışlarını da buna göre belirleyen robotlar, günümüzde çok az görev yapmakta daha ziyade bilim kurgu filmlerinde göze çarpmaktadır.

Bu robotların en önemli özellikleri; insanın duyduğu ihtiyaçlara gereksinim göstermemeleridir. Elektriğini vermek, yağını tamamlamak ve aşınan parçalarını değiştirmek yeterli sayılmaktadır. Öğle yemeği arası, günlük ve haftalık mesai sonrası evlerine gitmek diye bir talepleri de yoktur. Haftanın 7 günü 24 saat çalıştıkları halde sendikaya da ihtiyaç göstermiyorlar.

Peki, öğretmenler, polis memurları ve sosyal görevlilerin işlerinin belli bir kısmı makinelere verilirse, bu işlerde çalışan eski insanlar ne yapacak? İşte şimdi çalışma ekonomisi uzmanları bunları düşünmektedir. Acaba robotların çalıştığı işlerde yer alan eski personel, farklı işlere mi kaydırılacaktır? Ya da işten çıkarılmaları mı söz konusudur?

Deloitte Şirketi’nin daha önceki çalışmaları, makineleşmenin önümüzdeki 20 yıl içinde tüm sektörleri etkileyeceğini ortaya koymuştur. Rapor, ulaşım ve depolama alanında yüzde 74, toptan ve perakende ticarette yüzde 59 ve üretim sektöründe yüzde 56 oranında makineleşme yaşanacağını öne sürmektedir.

Buna rağmen yapılan başka araştırmalar; makineleşmenin büyük bir işsizliğe neden olmayacağını, zira son 140 yılda makinelerin ortaya çıkması ile birlikte çok daha fazla sayıda yeni iş alanlarının meydana geldiğini gözlemlemektedirler. Aynı şekilde robotların insanların yerine alması ile birlikte yeni robot sektörü meydana gelecek bunların üretim, satış ve pazarlaması ile alakalı yüzlerce yeni iş alanı açılacaktır.

Bu durumu cep telefonlarının yaygınlaşması ile birlikte çok yeni iş alanlarının açıldığını hatta dünyanın en büyük şirketlerinin cep telefonu üreten şirketler arasından çıktığını gördük. Akıllı cep telefonları ile yüzlerce yeni iş alanları açıldı. İnsanlar, programlamacılıktan tıp alanına, eğitimden ticari uygulamalara kadar yüzlerce yeni uzmanlık alanlarında faaliyet göstermeye başladılar.

Bu nedenle robotların ortaya çıkması ile birlikte işsizliğin büyük boyutlara erişeceği endişesi yersizdir. Bir zamanlar şimendifer yani tren çıkınca, faytoncular telaşa düşmüşler. “Eyvah işimiz elimizden alındı” diye feryad-u figânı basmışlar. Fakat demiryolu sayesinde üretim ve ticaret o kadar çok artmış ki; bu ekonomik canlılık en fazla faytonculara yaramış.

Otomobiller, kamyonlar icat edilince de ortaya çıkan bu yeni iş alanında faytonculuk yerini şoförlüğe bırakmış. Faytoncular şimdi sadece turist gezdirip para kazanıyorlar. Kısaca söylemek gerekirse teknoloji insanları işsiz bırakmamaktadır.

Peki, robot makinelerin insanın yerini alamayacağı iş alanları var mıdır?

Elbette makinelerin dokunamayacağı iş kolları arasında eğitim, sağlık, bakım sektörü ve halka birebir iletişim gerektiren işler, ilk başta sayılmaktadır. Kamu görevlerinde ise kısıntılara gitmek isteyen hükümet için cazip bir seçenek olarak ortaya çıkan robotlar, ekonomik alanda yeni bir devrim meydana getirecek gibi görünüyor.

Çünkü 2030 yılına kadar kamu sektöründe makineler kullanılırsa 17 milyar sterlinlik bir tasarruf elde edilebileceği tahmin edilmiş. İngiltere’de “Tekrarlanan ve tahmin edilebilir” iş rollerinin makinelere devredilmesi, yerel yönetimlerde çalışan ve 2001’de 99 bin, 2015’te 87 bin olan idari personelin, 2030 yılında 4 bine düşmesi anlamına gelmektedir.

Öğretmen, polis ve sosyal görevliler gibi kişisel etkileşim gereken işlerde ise makineleşme oranının yüzde 23’te kalacağı öngörülüyor. Finans müdürleri ve üst düzey yöneticiler gibi stratejik düşünce ve karmaşık akıl yürütme gerektiren işlerde bu oran daha düşük. Makinelere devredilme olasılığı sadece yüzde 14 seviyelerinde kalacağı bekleniyor. İş gücünün yüzde 20’sine denk gelen 1 milyon çalışan, bu konumda bulunuyor. Yani işleri sağlam. Robotlardan çekinmelerine gerek yoktur.

Araştırma yapılan sektörlere bakılınca, kamuda teknolojinin daha fazla rol oynadığı görülmektedir. Robot teknolojisi; veri girişleri ve sürücüsüz trenler gibi yerel yönetimleri destekleyen hizmetler alanında gittikçe yaygınlık kazanmaktadır.

Hastane ve bakım evlerinde de alıcı aygıtlar; hem hasta hem de hemşirelere daha fazla kaliteli etkileşim olanağı sağlıyor ve daha fazla personel tasarrufu meydana getirmektedir. Aslında robotlaşma ve otomasyon, çalışanların bir gecede işten atılmasına neden olmayıp etkileri, aşamalı ve yönetilebilir olacağı değerlendirilmektedir. Çünkü insanların yerine bütünüyle teknoloji kullanmak siyasi ve sosyal bir dirence neden olabilecektir. Araştırmalar; kimi işlerin otomasyon nedeniyle yer değiştireceğini ancak yetenek gerektiren yeni ve iyi maaşlı işlerin de ortaya çıkacağını göstermektedir.

Fakat Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü “Bahar Kalkanı Operasyonu’nun” gösterdiği gibi askerlerin yerini çok daha cesur ve acımasız olan robotların alacağında şüphe yoktur. Elbette bu robot askerleri yönlendirecek ve en verimli şekilde kullanılması için taktik ve stratejik yönlendirmelerde bulunacak kurmay heyetlerine ihtiyaç duyulacaktır. Fakat bu durum sayısı yüz binlere varan askerler için değil; bilgisayarları kullanma becerisi gösterecek eğitimli insanlar için geçerlidir.

Geleceğin çatışmalarının hayal edildiği “Yıldız Savaşları” filmlerinde görülen “ışın kılıçları” elbette olmayacak. Fakat hedefleri vurma başarısı % 100’e yakın olan “lazer silahları” çok daha yüksek oranda kullanılacaktır.

Kıyamet filmlerinde çok fazla işlenmiş fakat 75 yıldan beri hiç kullanılmamış olan “nükleer silahlar” gelecekte de yasaklı silahlardan olacaktır. Robot askerlere ise yasak getirilmesi pek düşünülmemektedir. Fakat bunun için karar verme vakti henüz erkendir. Lakin savaşların yepyeni bir anlayışla yapılacağından şüphe yoktur. Günümüzde buna “hibrit savaş” adı verilmektedir.

Hibrit savaş, doğrudan veya örtülü olarak birden fazla savaş aracının belli bir amaç için karmaşık bir şekilde kullanıldığı yeni bir türdür. Konvansiyonel ve gerilla savaşı karışımı savaş tekniklerinin kullanıldığı bu savaş türünün açık veya gizli uygulama yöntemleri çok çeşitlidir. Temel olarak 21. yüzyılda ortaya çıkan yeni teknikler ve iletişim yöntemlerinin kullanılmasıyla gerçekleşmektedir.

Peki, Kabil’in Habil’i öldürmesinden beri devam eden bu acımasızca insan öldürme sanatı olan savaşlar, bitmeyecek midir?

İnsanlara göre hiç merhamet duygusu olmayan robot askerler, belki de savaşların sonunu getirecektir. Çünkü katliamı insanlardan çok daha iyi yapmayı başarmaktadır. Bu durum savaşların ne derece kötü bir şey olduğunu insanlara daha açık bir şekilde gösterebilir.

İşte kelime manası “barış” olan İslam; yeryüzüne yayıldığı takdirde savaşların da sonu gelecektir. “Silm” kökünden gelen ve sulh, huzur, refah, selamet gibi anlamları da içinde barındıran İslam, insanların birbirlerini öldürmesine mani olan en büyük güçtür. Zira İslam’ın en önemli dayanağı olan Kuran’da “bir insanı öldürmek” bütün insanları öldürmek kadar kötü bir davranış olarak ifade edilmektedir.

Savaşlar sona erdiğinde ise insanlık, son dönemde ilim, fen ve teknolojiye dökülecektir. Bütün kuvvetini teknolojiyi en güçlü bir şekilde kullanan insanlardan alacaktır. Hüküm ve kuvvet ilmin eline geçecektir.

İlim ve teknolojinin en parlağı ise belagattir. “Muktezayı hale mutabık söz söyleme sanatı” yani halin durumuna göre en uygun konuşmaya verilen isim olan belagat, batı dillerinde “retorik” olarak isimlendirilmektedir.

İnsanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını belagatten alacaktır. Savaşlar yerini güzel konuşma ve kendini en güzel şekilde ifade etmeye bırakacaktır.

Belagat, sadece konuşma ile sınırlı değildir. Bir sinema eseri, bir kitap veya bir sohbet, kalitesine göre insanların en çok imreneceği alanlardan bir tanesi olacaktır. İnsanlar belâgati güzel insanlarla birlikte olmaktan büyük haz alacaklardır. O kişiyle aynı şehri paylaşmak veya aynı binada oturmak övünç kaynağı olacaktır. Günümüzde ilgi ile takip edilen talk-show programları, çok başarılı belgeseller ve bulunulan durumu en iyi ifade eden her türlü eser belagatin diğer çeşitleri arasında sayılabilir, vesselam…

Aylık Dergisi 187. Sayı, Nisan 2020

Authors

Bir yanıt yazın