CORONA VİRÜS

2020 yılına felaket haberleriyle girdik. Ülkemizde yaşanan 6,5 büyüklüğündeki Elazığ depremi ve hâlâ devam etmekte olan bazı illerdeki depremler, görmekten içimizin kan ağladığı şehit haberleri, 4,6 milyondan fazla alanın ve milyonlarca hayvanın yandığı Avustralya’daki yangın felaketi, su kıtlığı yaşanacak diye yüzlerce devenin öldürülmesi ve sonrasında seller, kum fırtınası ve doluya tutulması, Filipinler’deki Taal Yanardağında patlama yaşanması ve on binlerce kişinin tahliye edilmesi, Pakistan’da çığın sebep olduğu can kaybının fazlalığı, dünya geneli sel, yangın ve depremlerle kayıpların yıllar geçtikçe artışı, intiharlar ve sosyal medyanın hız verdiği bunalım ve histeri, Orta Doğu’da süren çatışmalar, mülteci kayıpları ve akla gelmeyen daha nice sorunlara en son Çin’den dünya geneline yayılmaya devam eden Corona Virüs salgını eklendi.

Nereden çıktı bu virüs?

Önce basit anlamda bakteri ve virüs kavramlarını ve aralarındaki farklılıklarını ele alalım. Hastalık anlamında, tıbbın uyarılarına rağmen daima önceliğimiz doğru teşhis ve doğru tedavi olmalıdır. Bakteri denilince algı direkt hastalık olarak belirse de, milyarlarca yıllık geçmişe sahip oluşlarını da göz önünde bulundurup ekolojik anlamda çok geniş bir yere sahip olduğunu bilmeliyiz bakterilerin.

Bakterilerin insan vücudundan tüm çevresini saran fakat zararından çok faydası da tespit edilen bir şeyden bahsediyoruz. En basiti çok sevdiğiniz yoğurt bakteri ürünüdür. Hastalık kaynağı olarak bahsedersek, yaygın olarak boğazda, kulakta ve idrar yollarında gözlenen teşhislerle tanınır. Bazıları hafif, bazıları orta ve bazıları da ciddi şekilde insan sağlığına zarar verecek özellik barındırırlar. Örneğin tüberküloz akciğerde, menenjit beynin ve omuriliğinin koruyucu tabakasında, kolera ise kirli olan su ve yiyecek ile bulaşan gıda kaynaklı bir bağırsak hastalığıdır. Bir başka ölümcül hastalık ise dizanteridir. Kolera hastalığına benzer belirti gösterip özellikle tuvaletten sonrası tahareti olmayan insanlara daha çabuk bulaşan bağırsak hastalığıdır. Böyle zarar verici bakterilere patojen bakteri adı verilir.

Gelelim virüslere… Hani şu karşımıza her yerde çıkan, birilerinin sırtından geçinmeyi adet edinip yaşayan kimi insanlar var ya işte onlar gibidir virüsler. Yaşamak için muhakkak bir konağa yani canlı bir varlığa ihtiyaç duyarlar. Bakterilere nazaran kat kat küçük ölçekteler ve bakteriler gibi karmaşık yapıları yoktur. Virüs insan vücuduna girdiğinde sağlıklı hücrelerimize tabiri caizse ambargo koyar ve kendi işlerini faaliyete dökmek için işe koyulur. Hem bünyemizi konak olarak kullanır hem işlerini bizim hücrelerimize yaptırır, yetmiyormuş gibi hasta ederler. Tam bir “ekmek elden su gölden”cilerdir virüsler. Soğuk algınlığı, grip, uçuk, Hepatit B, Hepatit C ve suçiçeği tanıdık geldi mi? Hepsi bu virüslerin sebep olduğu hastalıklardır. Burada çok önemli bir noktadan bahsetmek isterim. Nasıl ki dizel bir araca benzin koyunca araç zarar görüyorsa, viral hastalıklarda antibiyotik tercih edilince de vücut ciddi zararlar görür. Çünkü ilacın yapısı ve hastalığın etki mekanizmaları birbirinden farklıdır. Başınıza doktor kesilme amacından değilim ama her hasta oluşumuzda elimizin altındaki antibiyotik ilaçlara sarılmamak gereklidir. Yanlış ilaç ve antibiyotik kullanımları da fazla olunca vücudunuz nasıl savaşsın? Virüs enfeksiyonlarında kullanılan antiviral ilaçlar bünye içindeki virüslerin yayılmasını ve azalmasını sağlayabilmekte ancak asıl can alıcı durum sizin bağışıklık sisteminizdir. O yüzden bünyenizdeki hücrelere güvenin ve onları sağlıklı besleyin. Ve aşı… Doğru bilinen yanlışlar o kadar çok var ki, sosyal medya ile birlikte “viral” yapan bilgi kirliliği ve habercilik anlayışının hükmettiği zamanlarda bir de üzerine bizim bilgi, algı ve bilinç durumumuz… Aşı dediğimiz şey, zayıflatılmış veya ölü olan hastalık kaynağını vücuda verip, vücudun bu kaynağı tanıyıp ona göre en uygun, etkin savunma askerlerini önceden üretmesi ve bir daha hiç unutmamasıdır.

“Corona da neymiş” diyelim… Nasıl türlü türlü insan bünyesi varsa, virüslerin de türlü türlüsü var. Hepsi birbirinden ayrı, kimisi sadece hayvanlarda görülüyor kimisi sadece insanlarda etkili oluyor. Kimisi de bulaşıcı… Çok fazla “bilimsel tanım”a yer vermeden, ilk olarak literatürde kendine yer buluşu 2002 senesinde SARS-CoV cinsiyle olup Çin’de misk kedisinden, 10 sene sonra da Suudi Arabistan’da MERS-CoV cinsiyle deveden insana bulaşarak “ben buradayım” diyor ve olaylar zinciri başlıyor. Aralık 2019’da karşımıza çıkan ise, insanda görülmeyen yeni bir tür. Coronavirüs, hayvandan insanlara bulaşan bir virüs cinsidir. Vücudumuz daha önceden bu tür benzer hastalıkları tanımadığı için bünyenin savaşmakta güçlük çektiği, önlenemediğinde ölümle sonuçlanan bir hâl alması kaçınılmaz oluyor. Niye tedbir almada bu kadar uzun süre geçiyor veya bu zamana kadar neden bir çözüm bulamadılar diye sorabilirsiniz.

Şöyle açıklayayım; bizim DNA’larımızda mükemmel hata düzeltme mekanizmasına bağlı elemanları vardır. Bir nevi kalite kontrolcüler diyebiliriz. En kalitel genin komut verip hedeflediği enzim, hücre, antikor olarak görevi ne ise işe koyulmaya başlar.

Corona virüs türünde ise bu hata düzeltme mekanizması yok. Yukarıda bahsettiğim gibi her işini bizim hücrelerimize yaptırmaya çalışır. Bu ve benzer virüs türlerinde kalite kontrol elemanları olmayınca defolu genleri bizim hücrelerimize ürettirir, haliyle her defolu genden farklı bir virüs türüne dönüşür, sonuç olarak kabaca üretim hatası milyonlarca virüs türü ortaya çıkar. Hiçbiri birbirine benzemeyen bu virüs türleri içinde tek yolla tedavi, ilaç, aşı üretimi zaman alıcı olur ve  başarı yüzdesinin düşük olmasına yol açar.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Covid-19 diye literatüre kaydetmiş bulunuyor. Diğer virüs türleri ile akraba olan Corona’nın diğer dört aile üyeleri, aslında genel soğuk algınlığı hastalıklarında karşımıza çıkmıştır. Sadece adını bilmiyorduk. Bir öksürük ile koca dünyaya korku salan Coronalar basit bir soğuk algınlığı gibi gözüken MERS (Orta Doğu Solunum Sendromu), SARS (Ciddi Akut Solunum Sendromu) gibi hastalıklarda sebep olabilen birer toplu katliam teröristlerine dönüşebiliyor.

Öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, yüksek ateş olarak belirti gösteren bu virüs, el sıkışması, hapşırma ve solunum yolu ile vücuda yerleşebiliyor. Yani oturduğunuz yerden hasta oluyorsunuz gibi bir hâl. İnsan nasıl tedirgin olmasın? Hava yoluyla rahatlıkla bulaşma riski yüksek bir ajan haline dönüşmesi, dünya genelinde çok hızlı bir şekilde yayılmasına sebep oluyor. Ölümlerin büyük çoğunluğu yoğun şekilde zatürre sonucunda gerçekleşip, akciğerlerden yeteri kadar oksijen dolaşımı olmamasıyla çoklu organ yetmezliği sonucunu da doğuruyor maalesef… Peki cansız yüzeylerde, dokunduğumuz bir yerde de yaşayabilir mi? ABD Salgın Hastalıklar Kontrol ve Önleme Merkezi’nin önceki vakalar üzerinde çalışmaları sonucu edinilen bilgiye göre 9 gün yaşayabildiği sonucu ortaya çıkmıştır. Düşük sıcaklık ve yüksek nemin canlı kalma sürelerini uzattığını tıp uzmanları dile getirmişlerdir.

Peki bu virüs birdenbire nasıl ve nerden çıktı? Çinliler “her şeyi” yiyorlar diye mi? Amerika’nın Çin’in ekonomisini batırma projesi mi? Dünyaya korku salmak mı? Küresel tüketimin veya felaketlerin doğal sonucu mu? Yoksa bir nüfus azaltma politikası mı? Bunlar gibi bin bir ihtimal sıralanır. İlk bilgi, Çin’in Wuhan şehrinin Huanan adlı deniz ürünleri ve çeşitli hayvanlarının satıldığı pazarda bulunan insanlarda görüldüğüdür. Genetik çalışmaları yapıldığında ise bu virüsün, yarasalarda bulunan virüslere benzerlik gösterdiği anlaşıldı. Fakat sorun şu ki pazarda yarasa satılmıyor. Haliyle bulaşma şekli nasıl oluştu diye araştırmalara devam edildiğinde net bir bilgiye varamasalar da fail olarak yarasaları gösteriyorlar. Böyle düşünülmesine sebep ise Marburg, Nipah, Hendra ve Ebola gibi hastalıkların da taşıyıcılarının yarasalar oluşudur. Yarasaların bağışıklık sistemi açısından farklı bir tepki veriyor olması, canlılar ve memeli sınıfı içerisinde onu daha özel kılıyor. Paris merkezli Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi ise, hastalık yayma şüphesi barındıran tüm hayvanların takip listesinin oluşturulması yönünü dile getirmiş bulunmakta ama son veriler de kesin bir teşhis koydurmuyor bu Corona salgını için.

Devletler, şirketler, “bilim insanları” yarış içinde… Bilgiler kısıtlı, veriler az, ölüm sayısı artıyor, yayılma şekli basit ve hızlı, belirtiler grip gibi genel belirtiler, kuluçka süresi 2-14 gün arası, bağışıklık sistemi zayıf olan insanlar, yaşlılar ve çocuklar, yetişkinlere göre daha çok risk altında… Sorular çok, sorunlar büyük ve insan ırkı bunu da atlatacak mı? Hastalığı tanıyan kitler, antiviral(yayılmayı önleyici) ilaç yapabilme hususunda 10 gün içinde geniş kapasitede hastane yapan Çin gibi bir devlet, “bu dünyanın en güçlüsü benim” diyen Amerika ve diğer ülkeler çözüm bulmaya çalışıyor. Ama bir gerçek var ki, bir aşı üretimi baştan sona kadar 2 ila 5 yıl sürüyor. Dünya el ele verip bu süreyi daha aza indirebilir diye düşünülüyor; çünkü sağlık alanındaki şirketlerinin yalnız başına Coronavirüs için şu an bir aşı üretme kapasitesine sahip ekipmanı bulunmuyor.

Türkiye’den Coronavirüs İçin Tanı Kiti

Ülkemizde de corovirüsün hızlı tanısına yönelik bir kit geliştirildi. Sağlık Bakanlığı Ulusal Viroloji Laboratuvarı sorumlusu Doç. Dr. Gülay Korukoğlu, geliştirilen bu kit ile 90 dakikada sonuç alınabildiğini söylüyor:

“Ulusal Viroloji Laboratuvarı’nda, hâlihazırda bulunan Pan coronavirüs PCR isimli sisteme ekledikleri yeni problarla ve laboratuvarda üretilen enzimlerle, Covid-19’a neden olan coronavirüsün tespiti için tanı kiti geliştirildi ve uluslararası merkezlerden alınan pozitif virüs örnekleri ile kitin doğru çalışıp çalışmadığı test edildi. İlk test sonuçları pozitif olan kit Ulusal Viroloji Laboratuvarı’nda rutin olarak kullanılmaya başlandı. Şu an herhangi bir coronavirüs şüphesi bu kit ile test edilebiliyor.”

Devletlerin ve dünyayı yöneten şirketlerin ekonomileri iyileştirip alçaltan küçük adımları, izmlerin artık yerini başka olgulara bırakma aşaması, hızla üzerimize doğru gelen felaketler, iklim değişikliği, toplumların ve insanların kimlik ve kültür kaybı, makineleşme ve teknoloji, uzay çağı, tüketim çılgınlığı, daha neler neler… Hayat zayıf olanı kabul etmiyordu ve Türkiye bu durumda nasıl bir rol sergileyecek? Biyolojik bir silah olarak mı denendi acaba, diye sorular akla gelmiyor değil. Çin’in tam orta noktasında stratejik konumda bulunan bir şehir hedef olarak alınıp Çin hükümetinin ekonomik ve finansal kaynaklarını baltalamak için yapılan bilinçli bir adım olabilir mi?

Benzer örnekler tarihte mevcut. 1954 yılında Ruslar, Özbekistan ve Kazakistan’ın ortasında bulunan Aral denizi içindeki bir adada biyolojik silah üretimi yapan tesis inşa etmiştir. Amerika kendi ülkesindeki insanlar üzerinde tesir ve yayılımını test amaçlı Golden Gate köprüsünün altından grip virüsü salmıştır. İngiltere de aynı şeyi kendi halkı üzerinde metro hatlarında denemiştir.

ABD’nin 1980 sonrası Outsource sistemiyle Çin ve Uzak Doğu’yu birdenbire şaha kaldıran adımlarından, teknolojik gelişmelere kadar hasetlik ettiğini az çok anlayabiliyoruz. Pentagon diken üstünde ve şaşkın bir vaziyette politika oluşturmaya çalışsa da, dengeler geçen 30-40 yıl içerisinde çok hızlı şekilde alt üst oluyor. Rusya’nın ve Türkiye’nin siyasî-askerî hamleleri… Eski ihtişamını yitirmeye başlayan Avrupa ülkeleri artık yeni yüzyılda çok da yerini koruyamıyor. Avrupa eski Avrupa değil. Erken davranan taraf bu savaşı kazanacak gibi ama bizim bu dönemde tüm yönleriyle atılacak adımlarımız, bizler ve gelecek nesillere bırakacağımız son miraslarımız olacak. Bu adımlar işin sonunu belirleyici adımlar olacak gibi…

Konunun politik yönünü bir kenara bırakıp sonuca gelecek olursak; moleküler biyoloji ve biyoteknolojinin gelecekte çok önemli bir güç ve “silah” olacağını bilmek ve görmek gereklidir. Kullandığımız teknolojiyi daha çok araştırma ve insanoğlunun varoluş gayesine hizmet edici ve bilgi sahibi olma amacıyla üreten bir nesil olabilirsek, gelecek nesillere de yaşanmaya değer bir dünyayı mümkün kılabiliriz. Düşünebiliyor musunuz? Dünya dar ağacına çıkmış ve ip boynunda, ya ip kopacak ya da bu sehpa ayaklarının altından kayıp düşecek? Dünyanın kurtuluş imkânı yine bizim ellerimizde… Besmele çekip, yeni bir dünya düzenini tesis için işe koyulmamız gerekli. Başka bir seçeneğimiz kesinlikle yok.

 

Kaynaklar

1-https://tubitak.gov.tr/sites/default/files/18842/bilim_ve_teknik_coronavirus_hakkinda.pdf

2-Trthaber/koronavirüs dünya genelinde yayılıyor.

3-Anadolu Ajansı /Bağdat’ta Korona virüs tehdidi.

Yazar: Zeynep Salgın

Aylık Dergisi 186. Sayı, Mart 2020

Yazar

Bir yanıt yazın