Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler hoca, -bazı noktalarda haklılık payları bulunsa da- belli ki ideolojik körleşmelerinden dolayı hakikatleri örtbas etme girişiminde bulunduğu “İslam Hukuku, Batı Hukukuna Alternatif Olabilir mi?” başlıklı bir yazı yayınlamış. Bu yazımda Kemal Hoca’nın bu makalesindeki görüşlerini ele alacağım.
Kendisi bu yazısında, “İslâm hukukunun Batı hukukundan ileri seviyede olmasına rağmen, İslâm ülkeleri niçin adalet, can ve mal güvenliğinin olmadığı”nı sorarken pratik-sistem zıtlığı üzerinden İslâm hukukunun “uygulanamaz oluşu”ndan bahsetmiş. Fakat günümüzdeki İslâm ülkelerinin çoğunun ya savaş yahut darbe gibi dış müdahaleler ile mevcut sistemin istikrarsızlaştırıldığı ya da İslâm’ı, mevcut kitleleri uyuşturmak adına bir kılıf olarak kullandığını görmezden gelmelerini yukarıda da bahsettiğim üzere “ideolojik bir körlük” olarak nitelendirmeyi yerinde görüyorum. Nitekim İslâm ülkelerinde yaşanan tezatları teori-pratik uyuşmazlığı olarak ele alırsak; Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun da ifade ettiği üzere, “Bir sistemin uygulamaya geçirilişinde, şüphesiz o sistem adına yapılan yanlış uygulama, o sistemin yanlışlığını ortaya koymaz. Ancak hayatın çok yönlülüğü yüzünden, pratiğin teorinin dışında görüntüler vermesi ve tecrübe, müşahade, vesair verilerle, neticede sağlanacağı söylenen yapının sağlanabilir olmadığı gösterilebilir.”(1) hükmü gereğince tarihte yüzyıllar boyunca başarıyla tatbik edilmiş, adaletiyle dünyayı kendine hayran bırakmış bir sistemi; bugün, pratikteki yanlış uygulamaları nedeniyle âdeme mahkûm etmek, hakkaniyete zerrece uymaz.
Bir diğer mesele olarak “Batı’da kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca iktidarın sınırlandırıldığı; fakat İslâm hukukunda iktidarın sınırlandırılamayacağı” görüşünü ileri sürmüşler. Fakat kuvvetler ayrılığı ilkesi, Batı’da ekonomik çıkarlarını korumak isteyen burjuvazi kesiminin, sınırsız yetkiye sahip olan kralın otoritesini anayasa ile sınırlaması sonucu ortaya çıkan tarihî bir olguyken, İslâm’da bir yanda “Ey iman edenler! Allah’a, Rasul’üne ve ulu-l’ emre itaat ediniz!”(2) ayeti gereğince yöneticiye itaat emredilirken, diğer bir yanda ise “Allah’a isyan olan yerde kula itaat olmaz.”(3) hükmü gereğince İslâm ülkelerinde tarih boyunca İmam Ebu Hanife, İmam Ahmed bin Hanbel gibi büyük imamların, zalim yöneticilere karşı itaati reddettikleri ve onlara ölüm pahasına baş kaldırdıkları görülmüştür.
Kemal Hoca’ya şu konuda hak vermek gerekir ki; “İçtimaî sistem içindeki unsurları belirten mevzular, onun alt sistemleridir; ve bu alt sistemler, ‘Bütün’deki ipuçlarından hareket etmediklerinde tek tek sistem belirtse bile yan yana getirildiklerinde, bir içtimaî kıvam ve terkibi meydana getirmezler.”(4) ölçüsü gereğince yukarıda belirttiğim ve daha nice muhteşem ölçüleri; günümüzdeki ihtiyaçlara cevap verebilir nitelikte, tezatsız bir bütün teşkil edecek şekilde bir araya getirmedikçe İslâmî bir rejim kurma iddiasında bulunmak, geçmişteki bazı örneklerde görüldüğü üzere hüsranla sonuçlanabilmektedir. Konuyu bir örnekle daha somutlaştıracak olursak; mesela yukarıda “İslâm’da kuvvetler ayrılığı” ilkesiyle alâkalı olarak belirttiğim ölçüyü -Üstad Necip Fazıl’ın Başyücelik Devleti idealindeki devlet başkanı olan- Başyüce’nin olağanüstü durumlarda aydınlar aristokrasisinden oluşan meclisin bir kısmını ve halkı arkasına alarak meclisi ilga edebilmesi, meclisin de menfî bir durumda Başyüce’yi görevden alabilmesi hükmüyle ve daha nice ölçüleri bütüncül bir sistemle müşahhaslaştırmadıkça, bu ölçüleri papağanvâri bir şekilde tekrarlamanın hiçbir mânâsı olmayacaktır.
Son tahlilde elimizin altındaki cevheri yeniden meydana çıkaracak olan, Batı’sından Doğu’suna tüm insanlık tarihini hesaba çeken ve 15. İslâm asrının ihtiyaçlarını kuşatıcı “İslam’a Muhatap Anlayış” zaruretini işaretleyen ve bu anlayışı baştan sona tezatsız bir bütün hâlinde inşa edici olan Büyük Doğu-İBDA fikir sisteminin zarureti anlaşılıyor.
1-Bütün Fikrin Gerekliliği, sf 25-26
2-Nisa Süresi, 59. Ayet
3-Müslim, İtaat; Buhari, Ahkam
4-İdeolocya ve İhtilal, sf 53
Yazar: Z. Koç
Aylık Dergisi 184. Sayı, Ocak 2020