Çin’in son kutlamalarında, resmî geçitlerde açıkça görülüyor ki; Çin artık yalnızca dünyanın ikinci gücü değil. Bu şekilde devam ettiği takdirde, Batı’yı ve bilhassa ABD’yi çok geride bırakacak askerî gücü, yüksek teknoloji ve siber gücü elde ederek çağı yakalamış ve geçmek üzeredir. Demografisi ve insan gücü Batı’yla kıyaslanmayacak derecededir. Kısa bir zaman içerisinde Batı medeniyetini ezecek bir büyümeye ulaşmıştır. Bunun önemi, 24/10/2019 tarihinde Yeni Yüzyıl Üniversitesi eğitim yılı açılış konuşmasını yapan sayın Prof. Dr. Gökhan Asan tarafından çarpıcı şekilde açıklandı. Öyle görünüyor ki; Batı ve bilhassa ABD, medeniyetini Çin’e karşı koruyamayacaktır.
Henry Kissinger’in tabir ettiği Orta Kıta, Fas’tan Endonezya’ya kadar ve kim ona hükmederse dünyaya hâkim olur. Lübnanlı Dr. Nabil Halifa’nın deyimiyle bu kıta, 21. yüzyılın doğan gücüdür.
Rusya dünyanın ikinci gücü iken Perestroika ile çökerken 4600 civarında nükleer başlığı vardı. Aynı tarihte ABD’nin 2400 civarında nükleer başlığı vardı. Aynı dönemde ABD’de kişi başına milli gelir 50.000 dolara yakınken, Rusya’da 4000 dolar idi. Bu da gösteriyor ki; silah gücü ne kadar yüksek olursa olsun ekonomik güce yakın değilse, o güç dünyayı domine edemez. O yüzden ABD, özellikle Obama döneminde Ortadoğu’ya değil, Çin’e yöneldi. 90’lı yılların sonuna doğru ABD’de kurmuş olduğum ticarî müessese Los Angeles Ticaret Odası üyesi iken Çin’den davet edilen delegeler, mütevazi şekilde, “Çin’in yükselen gücü hiçbir zaman başka ülkelere tehdit teşkil edemez.” diyorlardı. Oysa 21 Ekim 2019’da İstanbul’da tertiplenen TRT Word Forum’un, “Enerji” başlıklı kapalı oturumunda konuşan Çin delegesi, oturumda bulunanlara ve dünya ülkelerine adeta dikte ediyordu.
Lübnanlı demografya ve tarih yazarı Prof. Dr. Nabil Halifa bir demecinde diyor ki; “Orta kıta en gelişen kıtadır, içindeki halklar en hızlı gelişen halklardır. Aynı zamanda bu bölgede dünyanın enerji rezervinin üçte ikisi bulunmaktadır. Diğer deyişle yüzde 65’i bu bölgededir.”
Bu bahsedilen kıta, İslâm kıtasıdır ve görülüyor ki; bu yüzyıl İslâm’ın ayağa kalkış yüzyılıdır. Prof. Halifa, İslâm’ın aksiyonunu, Müslüman’ın namaz kılış şeklindeki dinamiğin simgesi oluşu ile izah ediyor ve bu gücün Sünnîlerde olduğunu söylüyor. Çünkü Müslümanların %85’ini onlar teşkil etmektedir, Şiîler ise geriye kalan %15 i kapsıyor. Oysa kendisi Lübnanlı bir Hristiyan’dır.
Diğer dinlerin mensupları bu coğrafyada azınlıklar olarak yaşamaktadır. Dolayısıyla Sünnî İslâm’ın demografik genişlemesinden, egzistansiyel gücünden çekinmektedirler. Bu toplulukların başında İsrail gelmektedir. İsrail bu şartlar altında geleceğinden tedirgin olmaktadır. Görünen o ki; Batı ve ABD, İsrail’in geleceğinin korkusundan İsrail tarafından yanlış yönlendirilmektedir. Bu da son yıllarda İsrail’in hadiselerin arkasındaki rolüdür. Çünkü İsrail hiçbir zaman bu büyüyen demografiyi domine edemeyecektir.
Böylece zayıf düşecek olan Batı medeniyeti, İsrail yüzünden Çin’e karşı yoğunlaşacağına, İslâm’a karşı yoğunlaşmaktadır. Bilinsin ki; devasa büyüyen, orta kıtaya ve Afrika’ya ekonomik ve kültürel olarak yayılan Çin karsısında, Batı’nın en büyük koruyucusu orta kıta; yani Sünnî İslâm olacaktır. Amerika’nın bugün Amerika kıtası dışında 200.000 askeri varken, Sünnî alemin 1.5 milyara yakın insan potansiyeli var. Batı ve ABD, gücü azamî olarak büyüyen Sünnî demografiye karşı geleceğine, tam tersine 180 derece dönüş yaparak, Müslümanlarla özellikle Sünnîlerle işbirliği yaparak, kitapsız Çin’e karşı ehli kitap Hristiyan alemi ve Yahudi alemi, Sünnî İslam’la dayanışma içinde olmalıdır. Bu medeniyetler savaşından daha ziyade üç semavî dinin, inançsızlara karşı bir savaşıdır. Böylece bu yüzyıl, açık şekilde Sünnî gücün uyanışıdır. Ona karşı gelip yıkmaya çalışacağına, onunla birlik olma yoluna gidilmelidir.
Öte yandan Sünnî İslâm âlemine objektif bir gözle bakarsak, dağınık ve kendi gücünün farkında olmayan, aksine bazı önemli ülkelerde dahi liderler halktan kopuk, konumunu pekiştiremeyen, kaynayan bir iç güçle karşı karşıyadır. Mısır, Irak, Lübnan, Yemen, Cezayir ve Suriye bunların en açık örnekleridir.
Son yıllarda İslâm âleminin herhangi bir coğrafyasında halklar, gösterilerde kurtarıcı olarak gördükleri al bayrağımızı sembol olarak meydanlara taşımaktadırlar. Bu biz arzuladığımız için değildir. Bu, bize verilen bir görevdir.
ABD derin devleti ve Batı medeniyeti bunun farkına varıp, karşı gelemeyeceği bu Çin sorununa ancak ve ancak Sünnî İslam’la işbirliği yaparak çözüm bulacaktır.
Yazar: Semir Hafiz
Aylık Dergisi 183. Sayı, Aralık 2019