Hazreti Süheyb Er-Rumî (Radiyallahu Teâlâ Anh)

Resûlullah (sav) buyurdular: “Beni gören veya beni göreni gören bir Müslümana ateş değmeyecektir.” (Tirmizi, Menakıb-3857)

Korunmuş olan Ashab-ı Kiram efendilerimizden, Allah’la ticaret yapan sahabî: Ebu Yahya Süheyb b. Sinan b. Malik er-Rumi (radiyallahu teala anh), Allah Resûlü’nün (sav) birçok hadis-i şerifiyle övgüye mazhar olan seçkin bir sahabîdir. Allah Resûlü (sav) onun (ra) için: “Bir kimse Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, bir ananın evlâdını sevmesi gibi Süheyb’i sevsin.” buyurmuşlardır. Yine başka bir hadis-i şerifte: “Süheyb ne iyi kuldur!” övgüsüne mazhar olmuşlardır.

Hz. Süheyb’in nisbesi “er-Rumi” olsa da, kendileri Bizanslı değil, anne ve baba tarafından da Araptır. Babası Beni Numeyr, annesi Beni Tenim kabilesine mensuptur. Allah Resûlü (sav) Hz. Süheyb’e Yahya isminde bir oğlu olmadığı hâlde “Ebu Yahya” künyesini vermiştir; fakat o daha çok Süheyb er-Rumi olarak tanınmıştır.

Hz. Süheyb’in orta boylu, buğday tenli, kızıl saçlı ve yakışıklı bir sahabî olduğu nakledilmiştir. Hicretten otuz yıl kadar önce Musul şehri yakınlarında, Fırat Nehri kıyısında doğmuştur. Rumlar o bölgeyi işgal ettiğinde Hz. Süheyb’ de esir etmişlerdir. Hz. Süheyb çok küçük yaşta Rumlara esir düştüğü için “er Rumî” olarak tanınmıştır. Bu sebepten Rumca’yı, Arapça’dan daha iyi öğrenmiştir.

Rum kültürüyle büyüyen Hz. Süheyb (ra) gençlik yıllarında Kelb kabilesinin tüccarlarına satılmış ve Mekke’ye götürülmüştür. Mekke’de Abdullah b. Cüd’an et-Teymi tarafından satın alınmış ve hemen ardından azad edilmiştir. Hür olduğu hâlde Mekke’den ayrılmak istemeyen Hz. Süheyb (ra), Abdullah b. Cüd’an’ın halifi olarak kalmış, onunla beraber ticaret yaparak bol miktarda servet elde etmiştir. Hz. Süheyb Allah Resûlü’ne (sav) peygamberlik gelmeden evvel onunla arkadaşlık etmiş, sohbetlerinde bulunmuştur. Kutlu Nebi’ye (sav) “Peygamberlik” müjdesi geldiği vakit, Hz. Süheyb (ra), Müslümanların gizli toplanma alanı olan Dâru’l Erkam’a giderek İslâmiyeti kabul etmiştir.

Hz. Süheyb İslâm ile şereflendirildiği vakit Müslümanların sayısı otuz kadardı. Ona (ra) güvenliği için müşriklerden gizlenmesi, Müslüman olduğunu belli etmemesi tavsiye edildiği hâlde o, kendini gizlemeyen, Müslüman olduğunu açıklayan ilk yedi kişi arasında yer almıştır.

Hz. Süheyb (ra), Mekke’de kendisini koruyacak bir kabilesi ve ona sahip çıkacak bir  çevresi de olmadığı için Mekkeli müşriklerin işkencelerine maruz kalmıştır. Hz. Süheyb Mekkeli müşrikler tarafından çok ağır şekilde dövülmüş ve çıplak vücuduna demirden zırh giydirilerek güneşin altına bırakılmıştır.

İslâmiyet uğrunda eziyete uğrayan, bundan sebep hicret eden, sonra savaşıp sabredenleri Allah’ın bağışlayacağını müjdeleyen âyetin, (Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. -Nahl, 16/110-) Hz. Süheyb-i Rûmî, Bilâl-i Habeşî ve Ammâr b. Yâsir hakkında indiği nakledilir. (Zehebî, II, 21).

Bir gün Hz. Süheyb, Habbâb b. Eret ve Ammâr b. Yâsir gibi korumasız kimselerle Mekke sokaklarında yürürürken, “M…….’in arkadaşları bunlar mı?” diye kendileriyle alay eden müşriklere hitaben Hz. Süheyb, bir  Müslüman’ın zayıf olması sebebiyle zelil sayılamayacağını, müşrik olan kimsenin de aziz olamayacağını belirtmiş, müşrikler de, “Allah’ın aramızdan seçip lutfuna lâyık gördüğü kimseler bunlar mıymış?” diyerek onları hırpalayıp dövmüşlerdir. En’âm Sûresi’nin 53. âyetinin (Böylece insanların bazısını bazısı ile denedik ki, “Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” desinler. Allah, şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi?)  bu olay üzerine nâzil olduğu belirtilir. (Belâzürî, I, 181)

Aynı sûrenin 52. âyeti de (Sabah akşam, Rabblerinin rızasını isteyerek O’na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın.)  müşriklerin Hz. Peygamber’e (sav) haber göndererek Hz. Süheyb’i ve onun gibi zayıf Müslümanları yanından uzaklaştırdığı takdirde kendisiyle görüşebileceklerini söylemeleri üzerine inmiştir. (İbn Kesîr, III, 254-255).

Mekke’de müşriklerin şiddetli işkencelerine maruz kalmasına rağmen Hz. Süheyb, Medine’ye en son hicret edenlerden olmuştur. Allah Resûlü (sav) Hz. Ebû Bekir’e (ra), Hz. Süheyb’i de yanlarına almalarını söylemişse de Hz. Süheyb, hem yol hazırlıkları sebebiyle, hem de Mekkeli müşriklerin tehdit ve baskılarından ötürü onlara yetişememiştir. Allah Resûlü’nün ardından hicret için yola çıkmaya hazırlanan Hz. Süheyb (ra), kendisini gözleyen ve canına kastetmek isteyen müşrikleri atlatmak için bir çare aramış, en sonunda müşriklerin uykuya daldıkları bir vakit hızla Medine’ye doğru yola koyulmuştur. Bir rivayete göre, Hz. Sübeyb, en son Hz.Ali ile birlikte yola çıkmış, Allah Resûlü ile Kubâ’da buluşmuşlardır.

Hz. Süheyb’in Mekke’den ayrıldığını fark eden müşrikler peşine düşmüş ve ona (ra); Mekke’ye gelirken hiçbir mal varlığının bulunmadığını, her şeyini burada kazandığını ve buradan hiçbir şey götüremeyeceğini söylemişlerdir. Bunu haber alan Hz. Peygamber (sav) Hz. Süheyb’le görüşünce üç defa, “Süheyb kârlı bir alışveriş yapmıştır.” Demiştir. (İbn Sa‘d, III, 228).

Hz. Süheyb, Allah Resûlü’ne kendisinden evvel kimsenin varmadığını bildiğinden, bu olayın Cibril Aleyhisselâm tarafından bildirildiğini anlamıştır. “İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.” (el-Bakara/ 207) âyeti bu olay üzerine inmiştir. (İbn Kesîr, I, 360-361).

Hz. Süheyb Medine’ye vardığında Resûlullah (sav) onu ensardan Hâris b. Sımme ile kardeş ilân etmiş, bir süre Suffe’de kalmasına izin verdikten sonra ona bir ev vermiştir. Hz. Süheyb Bedir, Uhud, Hendek başta olmak üzere, Resûlullah’ın (sav) katıldığı bütün savaşlara katılmış, O’nu (sav) bir an olsun yalnız bırakmamıştır. Allah Resûlü’nün (sav) dünyasını değiştirmesinden sonra, dört büyük halife tarafından da fikirlerine önem verilen bir sahâbî olmuştur. Hz. Ömer’ül Fârûk (ra) da ona kıymet vermiş, güvenmiştir. Hz. Ömer (ra) saldırıya uğradığı ve yaralandığı sırada üzüntüsünden yüksek sesle ağlarken onu (ra) Hz. Süheyb sakinleştirmiştir. Adalet timsali Hz. Ömer vefat etmeden evvel devlet işlerini yürütmek ve mescidde namaz kıldırmak için de Hz. Süheyb’i görevlendirmiştir.

Hz. Ömer vefat ettiğinde, cenaze namazı Hz. Süheyb tarafından kıldırılmıştır. Ardından yeni halife seçim sürecinde mescidde imamlık yapmıştır. Hz. Osman (ra) döneminde başlayıp Hz. Ali (ra) döneminde de devam eden fitne olaylarında tarafsız kalmayı başarmıştır. Hz. Süheyb, milâdî 659 yılında vefat etmiş, cenaze namazı Sa’d b. Ebû Vakkâs (ra) tarafından kıldırılmış ve Cennetü’l Bâki mezarlığına defnedilmiştir.

Bazı eserlerde Hz. Sübeyb’in 669 yılında gerçekleşen İstanbul seferine katıldığı, bu sırada Çorum’a uğradığı, orada hastalanarak vefat ettiği ve “Hıdırlık” denen yere defnedildiği yazılmaktadır.

Bugün Çorum yakınlarında ziyarete açılan bir türbesi bulunsa da, kabrinin Medine’de olduğu bilinmektedir. (TDV)

Hz. Süheyb hoşgörülü, bilgin, cömert kişiliğinin yanında latifeci bir yapıya da sahipti. Neredeyse herkesin bildiği şu rivayeti aktaralım: Süheyb (ra) Medine-i Münevvere’ye geldiği sırada, Hz. Peygamber (sav) Efendimiz’in yanında Hz. Ebû Bekir (ra) ile Hz. Ömer (ra) bulunuyordu. Önlerinde hurma vardı. Süheyb’in  (ra) yolda gözleri ağrımış, karnı da son derecede acıkmıştı. Hemen kendini hurmalara attı.

Hz. Ömer (ra): “Yâ Resûlallâh! Süheyb’i görmüyor musun? Hem gözü ağrıyor, hem yaş hurma yiyor!?” dedi.

Allah Resûlü (sav) Hz. Süheyb’e (ra): “Hem gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun ha?!” buyurunca, Hz. Süheyb (ra): “Ben, onu gözümün ağrımayan tarafıyla yiyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav) gülümsedi…

İşte onların mizah anlayışı bu derece kaliteli ve edeb çerçevesindedir. Hz. Süheyb, bir yanlış yapma korkusu ve hassasiyeti sebebiyle Allah Resulü’nden herhangi bir hadis-i şerif rivayet etmemiştir. Yalnız ısrar üzerine Allah Resûlü (sav) ile birlikte savaşta yaşanan olaylar ve gördükleri hakkında anlattıklarıyla otuza yakın hadis rivayet olunmuştur. Hz. Süheyb, Allah Resûlü’nün (sav) eşi Ümmü Seleme annemizin kız kardeşi Reyta bint Ebû Ümeyye (ra) ile evlenmiş, sekiz tane erkek evlâdı olmuştur. Allah Teâlâ O’ndan razı olsun!

Yazar: Hatice Meryem Gezmen

Aylık Dergisi 182. Sayı, Kasım 2019

Yazar

Bir yanıt yazın