Cumartesi, Aralık 7, 2024

Müslümanların Zamanlarını Çalıyor Fikirlerini İğdiş Ediyorlar 

Müslümanların zamanlarını çalıyor fikirlerini iğdiş ediyorlar 

Genelde iki yüzyıldır özelde son yarım asırdır savaşların ve işgallerin şekli ve şemali değişti. Askeri operasyon ve silah bir tehdit unsuru olarak gözün görebileceği bir alanda tutulurken daha çok siyasi, iktisadi, psikolojik ve kültürel operasyonlarla netice alınmak ve hedefe varmak istenmektedir. Ve bunun için askeri bir düzen ve disiplin anlayışı çerçevesinde planlı, programlı ve stratejik hedefler tayin edilerek hamleler yapılmaktadır. Topyekûn bir ordunun savaşa girmesi halinde kendini gösteren işgal yahut operasyonlar artık en son işlem olarak görülmekte, hatta çoğu zaman müracaat edilmemektedir bile. Ancak bunun yerine iktisat, psikoloji, tıp ve din ilimleri üzerine ihtisas sahibi olmuş, saygın hüviyetler kazandırılmış “terörist”ler aracılığı ile hedef ülkelerin ve milletlerin genel içtimai yapısı, kültürel duruşu, iktisadi durumu ve hukuki-ahlaki nizamı sarsılmak, imha edilmek, tahrif edilmek istenmektedir.  Gaye açıktır; hedef ülkeyi sömürmek ve yine aynı ülkede sömürü süresini uzatmak, daha ötesi kendi sömürüsüne karşı çıkacak şahısları devre dışı bırakmak ve bununla kalmayıp düşünmeyen, düşünemeyen, bir fikir ve nizam ortaya koyamayan nesiller ve liderler yetiştirmek. Biraz basitleştirirsek; gündemi-günceli belirlemek, zihinleri belli bir programa tabi tutarak “kendi fikir örgüsü” dolaştırarak işgal etmek ve kitlelerin zamanlarını kontrol etmek.. 

Bu çerçevede son günlerde dillerde dolaşan “Algı Operasyonu” tarafımızdan  başta Baran dergisi olma üzere İBDA’ya muhatap çıkan dergilerde onlarca kez ilgililere ihtar edilmişti. Ve yine Fetullah Gülen’de dahil İslâm düşmanı, tahrifkârı yahut korkağı, haini zümreler tarafımızca ifşa edilmişti. Bütün bunların peşinden şimdi yeni bir ihtarda ve uyarıda bulunuyoruz; EMPERYALİZM MÜHİM BİR STRATEJİ GELİŞTİREREK ZAMAN YÖNETİMİ ÜZERİNE OYNUYOR… 

Batı ve Yahudi daha önce bir şekilde yönetiminde bulunduğu yahut ortak olduğu, hatta işgalci olarak sömürüsünü sürdürdüğü kolonilerinde, sömürgelerinde yahut kontrolü altında tutmaya gayret ettiği ülkelerde gelen İslam İnkılabının önüne geçmek için “devşirdiği sahte dava adamları, grev kırıcı sahte devrimciler, sahte âlimler ve aydınlar” vasıtası ile Müslümanların eline geçen fırsatları erteletmeye, inkılabî ve muzaffer duruşları “henüz zamanı değil ve provokasyon” diyerek kösteklemeye, halkın şuuruna alternatif olabilecek ve tüm haliyle batı ve yahudiyi vatan topraklarından defedebilecek bir inkılabî ateşi ise söndürmeye ve bu yönde “İslam Devleti ve Milleti” idealini hayata geçirmeye çalışanları henüz erken diyerek ve çıkmaz ayın son çarşambasına erteletir bir zaman anlayışını gençliğin zihnine püskürtmeye gayret eden bir politika gütmektedir. Başlığımıza bilhassa aldığımız ve üzerinde hassasiyetle durmamız gereken mevzu “zaman” problemidir.  

Batı ve Yahudi müslümanların zamanını çalmak, şuurlarında yer edecek Mutlak Fikri imha davası peşindedir. Eğitimden siyasete, dini ilimlerden fenni ilimlere, sosyal problemlerin çözümünden iktisadi problemlerin çözümüne bütün meselelerde müdahil olma gayretinde, kendi sistem anlayışını ve işbirlikçilerini kurtuluş reçetesi olarak tatbik ettirme ve yaşatma azminde ve her ne şartta olursa olsun “sağlıklı bir zaman yönetimi ve düşünme zemini” oluşmaması için tedbirleri “bilimsel!” kılıflarla millete yutturmak gayesindedir. Bunu sadece siyasi ve dini alanlar için düşünmeyin, neredeyse her meselede bu böyledir. Eğitimdeki sınav sisteminin gayesi budur, siyasetteki bitmek tükenmek bilmeyen fikirsiz “lider”lerin at yarışına girmiş gibi tepindiği siyaset hipodromu budur. Ve en önemlisi düzeni değiştirmek, Anadolu insanının eski ihtişamlı günlerine dönmesini engellemek için onları uzun yokuşlara süren, bir şey yapıyormuş hissi vererek hakikatte beş dakikada alınacak yolu, şu bu bahanelerle bir yıl gibi vakte yayarak ömür törpüsüne dikiş vuran işbirlikçi liderler, aydınlar ve aldanmış ruhlar Batı ve Yahudi’nin “Müslümanların Zamanını Yönetme” konusunda en önemli ayakları ve destekleridir. Bu açıdan oldukça mühimdir. Çünkü Batı ve Yahudi Müslümanların kendi ZAMAN YÖNETİMİ algısını geliştirmesini istemektedirler. Sadece istememe değil, buna ek olarak da Müslümanların suflî, sonu olmayan “FİKİRSİZ” işlerle ve hedeflerle meşgul ederek onların ZAMANINI ÇALMAKTADIRLAR. Biz zamanımızı çaldırmakla ve israf etmekle meşgulgen onlar paralel devlet üstüne paralel bina yapıp zamanlarını hiçte boşa harcamıyorlar. Biz “gündem, güncel” deyip, güya problem çözmekle meşgulken onlar hedeflerine kilitlenmiş olarak programlarını gerçekleştirmekle meşgul… Burada FİKİR ve LİDER bahsine ek olarak Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun gündeme ve FİKRE bakışının dikkatle idrak edilmesi ve gündemde kaybolmanın ne mânaya geldiği “Ölüm Odası B-YEDİ”  isimli eserinden defaatle okunarak takip edilmesi gerektiğini hatırlatalım. 

Bu çerçevede, en basitinden herhangi bir dava ve gayenin gerçekleşmesinde uzayan zaman dilimi, gayeye erişmekte ümidin yitirilmesine, gençlik heyecanının pörsümesine sebeb olmaktadır. Bunu bilen Batı ve Yahudi bu gibi kitle hareketlerine, eğer cepheden karşı çıkamıyorsa,  onun etrafına ve içine fesat ve fitne ağı örerek fikren ve fiilen hareket edememesini, mensupları arasına fitne ateşi salarak onların birbirilerine olan güvenini kaybetmelerini sağlamaktadır. Oysa ki İslam Devlet ve Milleti idealinin hayatımıza girme zamanı gelmiş, geçmektedir bile. Müslümanların eline “şu zaman dilim” indeki kadar büyük fırsatlar çok nadir geçer. Bu manada sonda söylememiz gerekirken şimdiden ilan edelim ki; dedikodu ile bir şeyler yaptığı vehmine kapılanlar, ona buna söverek çok(!) müslüman olduğunu zannedenler, eylemsizlik hali ile gaflet halinin birbirine çok yakın durduğunu idrak edemeyenler bilsinki zaman geçiyor. Ve uğruna öleceğiniz davanız yoksa, unutmayın ki; birileri sizi fena halde kendi davası için köleleştirmeyi ve sömürmeyi kafaya koymuş durumda… Hatta Suriye ve Irak örneğinde olduğu gibi günde elli altmış ölü verecek bir ülke planlamış durumda… O gün vereceğiniz cevabı şimdiden size söyleyeyim; “Eyvah! Geçen vaktin kıymetini bilemedik”… Zaman şuuru o kadar mühim. 

Mütefekkirin fikir kanatları altına sığınırsak ; “Zaman, dairevî şekilde onsuza akış… Ân; geçmiş ve gelecek buuduyla idrak ediyoruz… Geçmiş ve gelecek; “ân”a nisbetle… Sanki bir bilye yuvarlanıyormuşçasına, sonsuz ânlar cümlesi. “Ân”lar toplamı değil, “anlarla belirlenen; toplama çıkarma söz konusu oldu mu, sonsuz olmaz. Şu mesele: Sonsuzun yarısı ne eder? Yarı sonsuz… Hem sonsuz olsun, hem yarım? Olmaz!.. Bir kelimenin mânâsının harflere taksim edilemeyeceği gibi bir hakikat… İçinde bulunduğumuz “ân”da, hem “ân” idrakı, hem bütün zaman; zaman bir bütün… Büyük Doğu Mimarı’nın ifâdesiyle, “zamanın ucunda” yaşıyoruz… Ve tek ânda!..”(S.Mirzabeyoğlu, İstikbal İslamındır, 128) 

Batı çöküyor, İsrail çöküyor, Almanya ve İspanya’da meydana gelen hareketler büyük içtimai patlamaların habercisi. Avrupa Yunanistan’ın yaşadığı dehşetten ve iflas etmişlikten daha beterini yaşamak için gün sayıyor. Hem Yahudi hem AB-D motivasyonunu kaybetti. Zaman zaman saldırganlaşıp sakinleşmeleri, kafa karışıklıkları ve son piyonlarını delicesine kullanmaları yaşadıkları paniğin çapını göstermeye yeter de artar bile. Ve her ikisi de eskiden olduğu gibi yine zamana oynuyor. Muhalif fikirleri iğdiş etmek için o fikrin etrafına erişilmez kalın duvarlar örüyor, kendine yakın dil kullananları kahramanlaştırıyor, reddedenleri ise mahkûm ediyor. Yetmezse itibarsızlaştırmaya çalışıyor ve etrafına korku ve endişeyle örülü psikolojik harp mamulü perdeler örüyor. Gruplar, cemaatler, partiler ve örgütler arasında fitne ve fesadı artırarak çatışma ortamını tahrik ediyor ve barış meyilli aracı tüm kurumları ortadan kaldırmak için canla başla çalışıyor.  

İBDA mimarının “Doğru düşünce olmadan düşünme faaliyeti olamaz” diye zihinlerimize kazıdığı “tatbik fikir” ve “peşin fikir” hikmeti gerçeği ve bunun gereği noktasında dikkate şayan ikazları ve mücadelesi bugün Onun ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Görünen o ki, şurdan şuraya gitmek bile fikirsiz mümkün değil. Hele hele düşmana karşı çıkmak için yine düşman tarafından eline tutuşturulan reçete ile savaşmanın yahut karşı çıkmaya kalkışmanın intihar etmek olduğu artık en ahmak siyasetçi yahut aydının bile kabul etmek zorunda olduğu bir ölçü oldu. Şimdilerde ise üzerinde durulması gereken mevzu zaman yönetimi… 

Her örgüt, cemaat yahut fikir bir an önce iktidara gelmek kendi düzeninin kurmak ister. Hareket halindeki lider ve kadro hep bu gaye ve istikamet ile motivasyon sağlar. Bir ideolocya doğrultusunda hareket eden lider ve kadrosu onu “hemen yarın gerçekleştirecek ve tatbik edecekmiş” gibi bir ümit ve aşkla yola koyulur. Yarına ertelemez, nihayetinde yarın ne olacağı meçhuldür. Ve hayata geçmemiş ve kurumlaşmamış bir ideolocya için geçen her dakikanın aleyhlerine olduğunu bilir. Zaman yönetimi bu manada oldukça mühimdir. Hadiseye Büyük Doğu İbda açısından bakacak olursak, Batı ve Yahudi içerideki işbirlikçileri vasıtası ile İBDA ve mimarına karşı müthiş bir “zaman tuzağı” kurmuşlardır. Son dönemlerde Salih Mirzabeyoğlu’nu tutsak alan ve tutsak aldığı mahkûma 16 yıldır geceli gündüzlü işkence yapan zihniyet onun zamanla “öleceğini ve fikrinin de unutulacağı” düşüncesi ile “ZAMAN” oyunu oynamaktadır…  

Her açıdan vakit geçiyor. İnsan bir makine değil, hoş makinenin bile bir ömrü var. Ama insan doğum, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi evreleri olan bir varlık. Ve nihayetinde ölümlü bir canlı… Bu bakış açısı kendini İBDA’ya mensup kabul edenlere şunu ihtar etmek içindir; Kumandan’a kurulmuş zaman tuzağını gör, feda edecek neyin varsa feda et. Çevrende değişen hadiseler sana şunu söylemeli ki; BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN? 

Peki önemine dikkat çektiğimiz zaman yönetimi nedir? 

Gündelik anlamda zaman; yerine konması, geri döndürülmesi, yenilenmesi,  depolanması, satın alınması mümkün olmayan bir kaynaktır. Zaman yönetimi; Zamanı, mümkün olduğunca etkin ve etkili bir biçimde kullanma ve denetleme sistemidir. Zaman yönetimi, yanlış işleri hızlı yapmak değildir. Amaç doğru işleri kısa zamanda yapmaktır. Gündem konuşuyorum diye akşamdan sabaha kalmış haberleri tartışmaya ve yine bir şeyler yapıyorum zannı ile farklı grup cemaatlerin dedikodusunu yapmaya çalışma önemli zaman çalıcılardandır. Yeri gelmişken Nişaburlu büyük veli Ebu Ali Dekkâk (ks) bir sözünü aktaralım: “Vakit, içinde bulunduğun andır. Yani zihnin ve gönlün neyle meşgulse senin vaktin işte odur. Eğer gönlün dünya ile meşgulse senin vaktin işte odur. Eğer gönlün dünya ile ise vaktin dünyadır, ahiret ile ise vaktin ahirettir. Eğer gönlünde neşe varsa vaktin neşe, hüzün varsa vaktin hüzündür. Yani sende hangi hâl galip ise vaktin odur.” 

Kemalist rejim müdafilerinin Batı ve Yahudi emri altında gerçekleştirdiği harf devrimi ve hukuk devrimleri tarihin gördüğü en büyük algı operasyonlarından biridir. Öyle ki onlarca nesili etkilemekle kalmamış, bu değişim neticesi yetişen nesiller “kimin beşiğinde sallandılarsa” onun dilini ve fikrini konuşmaya başladıklarından tanınmaz hale geldiler. Ve kendilerine, kendileri tanıtılınca şaşırıp hayret edeceklerine inanmadılar, kabul etmediler. Öylesine müthiş bir yabancılaşma yaşadılar ki, kendi celladını adil bir hakim, kendi tecavüzcüsünü iffetli bir zevat, güya önüne geçirilmiş takkeli misyoneri ise hoca sanmıştır. Hadise bu cephesiyle korkunçtur ve malumunuzdur. Ancak bütün bunların ötesinde gözden kaçırılan bir şey var; ZAMAN YÖNETİMİ… 

Batı ve Yahudi sabırla, planla ve hedeften şaşmadan hareket ediyor. Elli- yüz yıllık programlar yapıyor ve kendinden sonra gelen nesillere bunu bir dava olarak miras bırakıyor. Sonraki nesiller davalarına sadık hareket etmekte hiç tereddüt etmiyor ve planları kesinitisiz tatbike devam ediyor. Bu sebeple ne içte ne dışta hain tükeniyor. Sistem yenilenmedikçe, içteki hain efendisi ile beraber ülkeden kovulmadıkça, NATO gibi askeri üsler ve ekonomik anlamda milletin kanının emen bankalar kapatılmadıkça da bu böyle devam edecektir. Zaman ve algı yönetiminin sonuçlarına bakacak olursak; ülkemizin NATO üsleriyle işgal altında tutulduğu, Mason ve Rotary kulüplerinin, sayısı 30-40 binin üzerinde olan Sabatay Sevi bağlısı sanatçı-tüccar-bankacı kılıklı Yahudilerin asıl “paralel devlet” olduğunun gözden kaçırıldığı, ülkeyi bir avuç kripto şahsın yönetmeye kalkıştığı, fuhuş uyuşturucu ve terör faaliyetlerinin arka planında yine bu “lobi”lerin olduğu bilindiği halde dokunulmadığı vs. Zaman geçiyor, zihinler boş ve lüzumsuz şeylerle manüpüle edilip meşgul edilirken ve asıl vazife terkedilip, düşmanın “ahmaklıklarına” cevap yetiştirmeye kalkışılırken bu arada yahudi ve batı kendi düzenini kurmaya, kendi adamlarını yetiştirmeye, kendine alternatif fikir geliştirenleri aradan çıkarmaya, yoketmeye çalışmaktadır.  

Psikolojik Harp uzmanlarının en önemli silahlarından biride dezenformasyon ve ademe(yokluğa) mahkum etmektir. Bu faaliyet kitleleri yanlış ve sahte bilgilerle manüpüle ederek aldatmaya dayanmakla beraber kitlelerin sağlık düşünme yapısını bozmak, liderlerinin inandırıcılığını yitirmesini sağlayıcı itibarsızlaştırma çalışması yapmak, gerçekleri saptırmak yahut sulandırarak etkisizleştirmeye çalışmak gibi gaye taşır. Mütefekkir tesbitiyle ademe mahkum etmek yahut edilmek; “Üstadım’ın şahsımın maruz kaldığı hâli de özetleyen meşhûr sözüdür, ‘ademe mahkûm etmek komünistlerin işidir’… Sizi görmezler, duymazlar… Hakkınızda konuşmazlar… Sanki siz hiç yaşamıyorsunuz gibi davranırlar. Oysa ki çok iyi okurlar, yazılarınızı büyük bir ilgiyle takip ederler. İsminiz ağzınıza almadan yazılarınıza bile cevap verirler. Bununla ilgili olarak Büyük Doğu’nun bir kapağı vardı… Kapak yazısı şöyleydi; ‘Üzerimize bir milyon ton sükût külü döküyorlar!’ Bizde bugün aynı haldeyiz.”(Yenişafak, 19.01.2014) 

Hatırlatalım; ülkemizde bilhassa üniversite kesiminde mühendislik ve tıp alanları el üstünde tutulur ve bütün genç nesiller bir iğdiş aracı olmaktan başka bir şey olmayan ÖSYS sınavları vasıtası ile buralara yüksek puanlarla yerleştirilirken Psikoloji, Felsefe, İslam İlimleri gibi alanlara neredeyse hiç ilgi gösterilmez.  

Hatta daha acısı -önemli bir kesimi tenzih ederek ifade etmek isterim ki- fikir ve aksiyon belirten bu yerlere düşük puanlı kişiler “boşta kalmayayım” düşüncesi yerleşirler. Bu sebebtendir ki ülkemizde hakiki anlamda psikoloji, felsefe, sosyoloji, kamu yönetimi, insan ilişkileri ve sosyal psikoloji uzmanı yetişmemiştir, yetiştirilememiştir. Bu durum Emperyalizm ve Yahudi için avantaj hükmünde büyük bir zaaftır. Nihayetinde bu manada neredeyse bir elin parmak sayısını geçmeyecek eserlerin dışında binlercesi Batılı yazarlara, Yahudi aydınlara aittir. Hal böyle olunca da algı operasyonlarına karşı tepki geliştirebilmek, zaman yönetimi şeklinde tezahür eden uyutma, oyalama, bir şeyler yapıyormuş hissi uyandırarak hedefsizleştirmeye karşı çıkış mümkün olmamaktadır. 

Bir elin parmak sayısınca dediğimiz eserlerden biride Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun İnsan-Erkek ve Kadın adlı eseridir. O eserden; ” ‘İlim insanın cehlini alır ahmaklığını almaz!” buyuruyor Abdulhâkim Arvasî Hazretleri. İnsanı tanıma da, mevzu bu, bir sanattır. Bu husus psikolojinin kuruluşundan, öğrenilişine kadar bütün incelikleri verir: Psikoloji, kendisinde “insanı tanıma sanatı” bulunana yararlı olur ama, kendisinde bu istidat bulunmayana bir şey vermez.”(S.M. İnsan, 193) 

Nihai olarak; Batı ve Yahudi kendi lehine zamanı yönetme ve verimli kullanma derdindedir. Bunun içinde düşman addettiği zümrenin zamanın çalacak, onları büyük bir zaman israfına sokacak, lüzumsuz ve gereksiz işlerle meşgul etmek peşindedir. Bu tuzağı aşmanın tek yolu vardır; amaçlara ve hedeflere ulaşmada zamanı verimli kullanmak ve yönetmek. Zaman yönetiminde mesele mevcut zamanda nelerin yapılabileceğinin planlanması, programlanması ve hemen harekete geçilmesidir. “Yarın diyen helaktadır” hadisinden alınan dersle hiçbir işi yarına ertelememektir. “Zaman israfı”nın ne büyük felaketlere yol açacağının şuurunda olarak zamanımızın çalınmasına izin vermemeliyiz. Bütün saatleri Büyük Doğu -İBDA inkılabının hemen gerçekleşeceği akrep yelkovan ilişkisi üzerine kurmalı ve gereğini “Zamanın Maksatlılığı”na binen üzerimize düşen ne varsa yerine getirmeliyiz. 

Evet Büyük Doğu – İbda sistemini istiyoruz hem de hemen şimdi diyebilmeli ve İDEOLOCYANIN gereğini yerine getirmek üzere GELİYORUZ diyede haykırıyoruz. 

 

Sezai Dilbilen 

Aylık Dergisi 113. Sayı, Şubat 2014 

 

 

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir