Perşembe, Ocak 23, 2025

Ya Tam Olmak Ya Hiç

Dertsiz, fikirsiz, çilesiz, gamsız adamın şerrinden uzak durmak lazım. Ne derse, nasıl derse desin bu gibi insanlar ideal adamı olmadıkları gibi herhangi bir meseleyi nihayete erdirici iş ve fikir üretmekten de uzaktırlar. Konuşmaları, “kes-kopyala-yapıştır” hesabı samimi olmayan, boşluk doldurmaya yahud boş görünmeme gayreti neticesi söylenilmiş sözlerden ibarettir. Bu sebeble manada muhteşem nice sözler vardır ki, duyanı titretecek, harekete geçirecekken samimiyetsizliğin getirdiği bereketsizlikten olsa gerek ne bir hareket var ne de bir diriliş… Sosyal medyayı gerçek hayatımıza benzetmemiz gerekirken her geçen gün gerçek hayatımızı sanal bir hayata çevirmeye başladık… Her şeyimiz sanal olmaya başladı; davamız, kavgamız, inancımız ve dostluklarımız.

“Fikirsizlik en büyük hastalığımız” der Büyük Doğu-İbda Mimarları. Duyarız bunu, hatta biliriz, belki de eksikliğini dahi hissederiz lâkin bir adım sonrası… “Bilme imanın aynı değil” diye ihtar babında İbda Mimarı kulaklarımıza hakikati fısıldar, lâkin bir adım sonrası…

Ve ızdırabsızlığımız, bir başka hastalığımız! Mesele çözmeye olan merakımızın zerre miktarı mesele anlamaya dönük değil. Kelimeler ve kavramların anlaşılmazlığı çeşitli vesilelerle aşılsa bile, bu defa işin “mâna buudu”nda geri kaçma söz konusu. Bu gibi kimselerin kendi zâfiyetini fark etmesi bir tarafa bunu bir de “ben böyleyim, benden bu kadar” gibi durum malzemesi yapması var ki, bütün bünyeyi imhaya memur bir kanser mikrobu ile karşı karşıya olduğunu anlamaması, idraksizliğin çapını göstermekte oldukça mühim. Büyü Doğu Mimarı diyor; “Her cemiyet hak ve hakikatini tanıdığı sınıfın vücut hikmetini ve imtiyazını bilecektir. Bâtıl ve müflis komünizma, bu hikmet ve imtiyaz adına işçi sınıfının ıstırabını sistemleştirmişti. İmdi, malûm ola ki, bir cemiyette tek mahkûm fert kalmaması için biricik hâkimiyet makamı, Allahın, idrak çilesini doldurmaya ve ona göre hayat çatıları kurmaya memur ettiği üstün kullar manzumesine bağlı; ve biricik hikmet ve imtiyaz, idrak ıstırabının kahramanlarına ait…

Biz de bir sınıfa bağlıyız. Fakat her sınıfı içine alan bir sınıf… Bu, her zümreyi bütün dertleri ve ıstıraplarıyla kucaklayan ve kendi öz nefsinden başka her nefsi düşünen, mücerred bilmek ve anlamak çilesinin yakıp tutuşturduğu, cins yaradılışlar çevresidir. Hak ve hakikatimizi dayadığımız ıstırap da, her acının üstünde, mücerret idrâk ıstırabı…” (NFK, İdeolocya Örgüsü, )

Mücerred lügatte yalnız, tek, hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan, tek başına, çıplak, soyulmuş, tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr mânâsına gelirken, felsefede ise müşahhas olmayan, vücuda gelmiş eşya ve ef’âlin şekil ve suretlerinden ayrı olarak düşünülen her keyfiyet ve mefhuma veya nisbet mefhumuna denmektedir. Bunun zıddı müşahhastır ki, eşyanın bütün vasıfları ile zihinde husulüdür. Üstadın “yeni kurbağa dili” diye adlandırdığı deyişle; soyut (mücerred) ve somut(müşahhas)… Mücerred Fikir; saf, temiz, arındırılmış fikir… Başköşede Mutlak Fikir; “doğru düşünce olmadan doğru düşünme faaliyeti olmayacağı” hikmetinden payla bilinenin her dem aranışı…

Başkasını tenkid etmek ne kolay, başkasının yanlışlarını tıkır tıkır saymak ne kolay iş. Hatta zevkli de! Kalbe bir şey yapıyorum hissi vermesi de cabası. Peki, tenkid ettiğine mükabil sen ne diyorsun? Senin bu hususta fikrin ne? Cevap içler açısı; İşte Büyük Doğu-İbda. Yahu o dediğin veya verdiğin cevap Büyük Doğu-İbda Mimarlarının topyekûn küfür

cephesine verdiği cevap. “Senin cevabın ne? ” desen, apışıp kalıyor. Bilmiyor yahud anlamıyor ki sen bu sorunun cevabını Büyük Doğu-İbda külliyatı üzerinde derin mütalaalar yaptıktan ve ciddi tefekkür cehdi gösterdikten sonra sende kalan hassa ile verebilirsin. İbda Mimarının “Kültür”ü tanımlarken deyişiyle; “Kültür, birçok şey ezberlemek değil, birçok şey öğrenip de onları unuttuktan sonra İnsanda kalan bilgi hassasıdır!” (S.M. Kültür Dâvamız, 178)

Ama olsun, bizimkisi meselenin kolayını bulmuş, ezberden sloganik bir şekilde; Büyük Doğu-İbda… Bir hayranlık söz konusu ancak; şahsiyetsiz ve asliyetsiz, çilesiz ve muhasebesiz bir hayranlık… Balı konulduğu kavanozu dışından yalayarak tatmak gibi acayip bir durum. Anlatılması da böyle. Çok güzel!. “Ne biliyorsun? ” Dediğinde al kavanozu sen bak tadına. Peki, sen baktın mı?

Bünyeleştirmek; İbda şahsiyetçidir. Şahsiyetçiliği davasının ana unsurları arasında sayar. Her açıdan şahsiyetçidir; ilimde, fende, ahlakta, edebte, şiirde, aksiyonda, ibadette. Tam zıddını ve aksini ise ham yobaz ve kaba softa olarak nitelendirir. Büyük Doğu Mimarı’nın deyişiyle; “Bir cemiyette bütün temsil hakkı; mutlak olarak, fikirde, san’atta, ilimde, fende, siyasette, idarede hülâsa yapıcı ve kurucu insanî verim şubelerinin hepsinde, en uzun çıkıntılı yıldız köşelerinin, dolayısıyla en üstün şahsiyetlerindir. Dünya fikir tarihi boyunca çile doldurmuş her soylu kafa, bir bedahet kolaylık ve zarafetiyle hemen kestirir ki, cemiyet için belli başlı bir sınıfa istinat etmeyen hiçbir fikir sisteminin mimarî temeli atılamaz. Öyleyse bizim sınıfımız, o cemiyet içinde, bir bahçenin ağaçları gibi, en olgun ve örnekli ruh ve kafa yemişiyle yüklü, üstün şahsiyetler manzumesi…” (NFK, İdeolocya Örgüsü, )

Demek ki dava, şu bu olmak yahud şuna buna yaranmak ve dalkavukluk etmek davası değildir. Ve hepsinden ötesi cedel, didişme, haset gibi hem fikri hem bünyeyi çürüten şeytanî vehim ve vesveseleri imha etmek, kendini onlardan tecrid ederek – arındırarak hak ve hakikate ulaşabilme davasıdır. Derdimiz fikir olmalı.. Ünite ünite, parçadan bütüne doğru, haberci misali… Fikir!. Her sahada ve her oluşta fikir… Ötede hiçbir şey geriye, çamura yahud nefse aldırış yok; illa fikir… Ahlak, edeb, izan hep fikirde.. Fikrin kadar adamsın, fikrin kadar iktidar. Yürüyemiyorsan, susacak ve tabi olacaksın sırf yürüyene engel olmamak için.

Davamız tek. Kumandanın deyişiyle bekleyin; “Yeni bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar olmayan milletlere, mekânda yer işgal etme hakkı kalmıyor. Dünya nereye gidiyor ve doğmakta olan bu dünyaya biz hangi fikir malımızla katılacağız?” diyen Büyük Doğu Mimarı’nın izinde, varlık ve oluşumuzu, varlık ve oluş davasının ta kökünden gelerek gösteriyoruz!..” (S.M İstikbal İslâmındır, 82)

 

Sezai Dilbilen

 

Aylık Dergisi 112. Sayı Ocak 2014

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir