Sus! Sus! Nereye kadar? Memleket Selman Rüşdi gibi, Abdullah İbni Sebe gibi, Tekin Alp kod
adlı Moiz Kohen, Cemaleddin Efgani gibi dini içten yıkmaya, tahrif etmeye Resule, Ashab-ı Kirama
hakaret etmeye meraklı kişilerle dolmuş. Meydanı boş bulmuşlar söyleyebilecekleri kadar söylüyor,
atabildikleri kadar atıyor, sövebildikleri kadar sövüyorlar. Dört bir koldan sarmışlar Anadolu insanını, her
bir yandan, içten dıştan fark etmez her çeşit maske ile. Bazen bir cemaat lideri, bazen bir tarikat bazen bir
parti bazen bir dernek başkanı olarak… Giydikleri elbiselerin içine bakan da yok zaten… Milletin İslâma
olan teveccühünü öylesine istismar ediyorlar ki, kim etrafına üçyüz-beşyüz kişi yığsa kendini alimkurtarıcı-şeyh olarak pazarlıyor. Ve birileri bu fırsattan istifade “keyfiyeti beş para etmez bu kişileri” dini
tahrifte, Ehli Sünnet Ve’l Cemaat’e düşmanlık ve Müslümanları taciz ve tehdit de kullanıyor.
Kendilerine olağanüstülük vehmettirilen bu insanlar Allah’a, kitaba, Resul’e, Sahabe’ye, Ehli Sünnet’e
akıl almaz galiz küfürler ve hakaretler ediyorlar. Dikkat edin dini tahrifle meşgul bu insan yahud grupların
hepsinin elinde yahud emri altında TV-Radyo-Gazete gibi propaganda unsurlarının tamamı vardır. Adnan
Hocasından sahte Peygamber İskender Evrenesoğlu’na, Cemalnur Sarguttan Bayraktar Bayraklı’ya,
Mustafa İslamoğlu’ndan Haydar Baş’a, Abdulaziz Bayındır’dan Hayrettin Karaman’a, Yaşar Nuri
Öztürk’ten Zekeriya Beyaz’a, Sülayman Ateş’ten İhsan Eliaçık’a Vehhabisinden Çağdaş Selefisine,
Şia’sından Mezhepsizine onlarcası.. Ramazan’la birlikte emin olun bu tiplerin hepsi ekran karşısına geçip
her biri kendisini kriptolayan mahfillerin sözcülüğünü yapacak ve tek bir hedefe saldıracak; Ehli Sünnet
Ve’l Cemaat ve Anadolu insanın saf temiz inancına… Peki dini içten yıkan, tahrif eden bu zevata karşı
daha ne kadar tahammül edilecek. Yada daha açık soralım dinimize inancımıza söven, saldıran, sahabeye
hakaret eden, İslâm alimlerini aşağılayan bu insanlara karşı sabretmek zorunda mıyız?. “ Birası için
ölmeyi göze alacak kadar gözü kara” kişiler kadar olsun davamıza, inancımıza sadakatimiz yok mu? İran
başta olmak üzere uzun yıllardır ülkemizde Şiileştirme faaliyetleri inanılmaz bir hızda sürüyor. Gözler ve
akıllar Hiristiyan misyonerleri ve Siyonist Yahud ile meşgulken Vehhabilik misyonerleri ve Şia
misyonerleri İslâmı tahrifte, Sünni Akideye sahip kültür birikimine inanılmaz bir düşmanlıkta faaliyet
yürüttüler. Şimdi ortalık çamurdan, çapulcudan geçilmiyor…
Peki, bu insanlar neler diyor? Elbette yazımız bu zevatın bütün yapıp etmelerini almaya müsait değil. Biz
birkaç tanesi ile yetineceğiz. Gerisi araştırmacılara ve gerekeni gerektiği zaman yapmayı düşünen
akıncılara kalmış.
Haydar Baş
Herkese göz kırpıyor, hem de ne kırpmalar, öyle mavi boncuk şeklinde dağıtmalar değil ha, asılından
kırpmalar… Alevilere ve Şiilere göz kırpıyor hem de tam bir şii ve Alevi gibi davranarak. Alevi ve
Şiilerin bile söylemeye cesaret edemediği şeyleri hem de alenen, hem de konferanslar tertip ederek
milletin gözünün içine baka baka söylüyor. Ehli Beyt’in İmamlarının tamamlarını Ehli Sünnet olduğunu
unutup unutturup sapı Şia’nın ürettiği sapık inançlarını Ehli Beyt diye pazarlıyor. Ve Sahabe’nin bir
kısmına özellikle ilk üç halifeye ve Ehli Sünnet Âlimlerine küfür dâhil ağır hakaretler ediyor. İki TV’si
gazetesi ve dergisi var. Doğu Perinçek gibi buda fabrikatör… Bir nevi Doğu Perinçek’in bu taraftaki
versiyonu.
İslamcı kimlikli şahıs, parti yahud şahıslara saldırarak Ulusalcı kimliğini de beraberinde vurgulayarak
Ergenekon’a göz kırpıyor, Atatürk’ü yere göğe sığdırmayarak ve uygulamalarını sahiplenerek Laik
Kemalistlere göz kırpıyor… Tam bir Kemalist ve Ergenekoncu gibi davranarak. Konferanslarında
Atatürk’ü Hafız annesi Zübeyde’yi Veli kadın gibi takdim ediyor ve aksini söyleyenleri galiz küfürler ve
hakaretlerle anıyor… H.Baş diyor; “Türkiye cumhuriyeti devletinin kurucusu, büyük önderimiz M. Kemal
Atatürk 7 yaşında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiş, 8 yaşında hafız olmuştur” Yine o diyor; Ve Mustafa Kemal
annesinin dergâhına gelir zikir halkasına oturur, “Allah, Allah, Allah, Hay” diyerek kan ter içinde
kalırdı…
Mustafa Kemal bu… Hainler… Mustafa Kemal bu… Ama Hocam Mustafa Kemal bilmem kimi (İskilipli
Atıf Hocayı kastederek) idam etti , ipe çekti… Ben olsam onu 10 defa diriltir 20 defa idam ederim.
Niye ederim? İstiklal mücadelesi yapılıyor “Sakın ha Yunan ordusuna bir şey demeyin”, Kuvayı Milliye
“Eşkıya ordusu” diyor. Sen bana karşı bu mücadeleyi vereceksin ben de san hayat hakkı tanıyacağım…
Allah bana o hayatı haram eder.
Manyak!.. Ne olmuş… eee. Peygamber onu davet etmiş “ Ne bekliyorsun gel!” Kurban kesim onu
Peygambere… Vatan düşmanı”
Hem tarih bilgisi hem din bilgisi zayıf bu yaratık cami duvarına yanaşmaya çalışıyor ama Müslümanlara
domuz eti de köpek eti de haram. Bunu en iyi o bilir.
Sahibi olduğu Yeni Mesaj gazetesinde Mavi Marmara Gemisi hakkında ileri geri konuşulabiliyor,
Bülent Yıldırım ve 9 şehidi hesapsız karalamaya tabi tutarak İsrail’e göz kırpacak kadar şirazesini şaşırmış
durumda.
Mustafa İslamoğlu
Bu coğrafyadan geçmişten günümüze ne kadar sapık görüşlü aydın kisveli kimsel gelmişse neredeyse
bütün sapık görüşleri İslamoğlu’nda terkip olmuştur. Bu açıdan İslamoğlu’nun açıklamaları çok su
götürür. O sadece Ehli Sünnet Ve’l Cemate düşmandır. Bu yönde kimde elle tutulu hangi beyan varsa
Ehli Sünnete karşı kullanmaktan, savunmaktan geri durmaz. Üslubu ve niyeti olukça kirli ve pis.
Muradımız ona yine onun üslubundan cevap vermek ama edebimiz müsait değil.
M.İslamoğlu diyor; Cemalettin Afganiyi Eleştirenler o’nun tuvalet bezi bile olamazlar.(Hadi sen kalk bu
kadar Ehli Sünnet Âlimine tuvalet bezi de. Sonra laf sana dönünce puştluk yap. Her şeyin bir zamanı var.)
Peygamber Efendimiz abdestsiz olarak Kur’an okumuştur der ve iftira atar. Hangi âlim hayız kadın
camiye giremez derse o yahudilere meyletmiştir der ( Yani dört mezhep imamı da bunun içinde 1400
yıldır gelen tüm âlimlerde), Abdest alırken ayak yıkanmasa da olur çıplak ayağa mesh yapılabilir (Şii
Fıkhında geçer ve Şii’lerin en belirgin amelidir), Kadere iman şart değil tartışmalı bir fazlalıktır der (1400
senedir öğretilen akide olan bu şartı bir kalemde atar). Ye’cüc Me’cüc seddin arkasında yok. (seddin
arkasında olduğu Kehf suresiyle 94 ayetle sabittir), Ehli Beyt Mezhebi diye uyduruk bir mezhep telkin
eder (Şiilik diyemediği için siyasi söylemidir).
Bu adamın sıkıntısı ve fitnesi çok uzatmadan birkaç tanesini söyleyip sifonu çekelim. Arkadan ters ilişki
caizmi ? sorusuna ( HYPERLINK “http://www.sapitanlar.com/index.php/humeyni-fetvalari/”eski
yazımızda detayları var) Cevap Olarakta; ” Bu Ayetullah Humeyni’nin icad ettiğıi bir şey değil ki. Ta İbn
Abbas’ın öğrencisi ikrime ayetteki “kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza nereden/nasıl isterseniz öyle
varınız” ayetini herhangi bir sınırlama olmadığı şeklinde yorumlamıştır. İkinci nesilden/tabiinden olan
ikrime’nin bu yorumuna kendi çağdaşlarından “köle yanıldı” tepkisini veren tabiin olmuştur. Ehl-İ Beyt
okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir.” !.. Diyecek kadar sapkınlığa giden İslamoğlu gelen tepkiler
üzerinde bu sapkın görüşünü sitesinden kaldırmak zorunda kalmıştır… Tepki ve tavır böyle bir şey.
Gereğini yapmak böyle bir şey.
Abdulaziz Bayındır
Ebubekir Sifil Hocamızın ifadesiyle tam bir patolojik vaka. Bayındır’ın en büyük zırvalarından birisi
“Allah geleceği bilmez” tezidir. Ne cevap vereceksin şimdi cehaleti bu çapta olan birine. Ateistler bile bu
tür saçmalığa güler ve böyle bir mantık kurgusu ile hareket etmez. Kendisine bir konferansta sorulan bir
soruya verdiği cevap ayniyle şu“Allah bir kimsenin kiminle evleneceğini bilmez.”
Göüşlerinde dehşet çapta Vehhabi etkisi vardır. EvliyaULLAH’ı ve kabir ziyareti yapanı müşrik
ilan eder, şefaati inkâr eder, Evliyayı(ALLAH dostlarını) müşrik olmakla nitelendirir(haşa)
Hayrettin Karaman
Bir kesim tarafından oldukça yüceltilen bir zat. Ama ilginçtir Dinler Arası Diyalog Taifesince baş üstünde
tutulan Karaman’ın bu yüceltmeye karşı “İLİM ADAMI TAVRI” söz konusu değil. Verdiği fetvalar,
açtığı kapılar ile kendini yüceltenleri ihya etmekten başka bir şey yapmamıştır. Emperyalizme karşı
mücadele eden Türkiye2li mücahidler hakkında, Afganistan-Irak-Suriye’de yürütülen emperyalist
savaşlara karşı cihad eden müminler hakkında nerdeyse çarpıcı hiçbir beyanı yoktur. Ama şimdi
göreceksiniz yeryüzünden İslâmı kazımak ve tek bir tane bile Müslüman bırakmaktan başka gaye
edinmemiş inanç mensupları için ne diyor: Ehli Kitab Cennete Girecek !
“… Kur’an’ın cennete gireceklerini bildirdiği HYPERLINK
“http://www.sapitanlar.com/tag/yahudi/”Yahudi ve Hıristiyanlar ile cehenneme gideceklerini bildirdiği
arasında fark vardır. Allah’a şirk koşmadan Allah’ın bildirdiği dinlere göre yaşayan ehl-i HYPERLINK
“http://www.sapitanlar.com/tag/kitap/”kitap cennete girecekler (…) Nitekim Müslümanlar da böyledir.
(Eğitim Bilim, Sayı: 34. Temmuz 2001)
Ve Hayrettin Karaman’ın diğer zırvaları: “Sakal ve misvak adet sünnetidir, bir kültürdür… Modası geçti.
Öbürü de daha güzel temizlik yapan fırçalar çıktığından önemsizdir. İsteyen yine de kullanabilir”. (Yeni
Şafak, 23.04.2010)
Kurban kesmek yerine parası tasadduk edilebilir! “Kurban üstüne mezhepler ittifak edememiş, kimi
sünnet demiş. Öyleyse Kurban kesmek yerine parası tasadduk edilebilir. Ayrıca kurbanın derisi problemi
de biter…” (Yeni Şafak, 8 Eylül 2000)
Ve son olarak Enflasyon kadar faizin helal olduğunu savunmuştur. İslam’da recm yoktur, demiştir
Yaşar Nuri Öztürk
Ekranların değişmez yüzü. Programlarını tam Cuma saatinde yapan ve bunun sebebini soranlara
hastalığını mazeret gösteren kendisine Cuma Namazı nasip olmayan bir zavallı. Müslüman Anadolu bu
adamı tanıyor zaten biz kısa geçeceğiz. Hac’cın zamana bağlı olduğunu kabul etmez. Kader ve alınyazısı
konularında itikadi sapmalar göstermiştir. “Aklı öndedir” lafzını benimsediği için birçok İslamî esasa
tahrif etme yoluna gitmiştir. Mustafa İslamoğlu ile 28 Şubat Kararları ile estirilen terör zamanı özellikle
2000’li yıllarda zihinleri iğfal eden bir çok programa imza atmıştır.
Zekeriya Beyaz
Tavuktan ve Horozdan Kurban olur diyecek kadar ilimde ve zekâ’da özel kabiliyetleri olan bir garip
yaratık. CNN Türk’te ‘Aykırı Sorular’ Programının sunucusu Enver Aysever’in sorduğu ‘Kurban etiyle içki
içen bir adam günaha girer mi?” sorusuna Zekeriya Beyaz şu cevabı verdi: Yok efendim. Ne ilgisi var.
Yani özel suretle kurban eti filanın yanında yenilir, yenilmez yahut da sıvının yanında içilmez diye bir şey
yok. Bu aşırılıktır.” Bu şarlatanın binlerce bozuk düşüncesi var bu sebeble detaya gerek yok…
İhsan Eliaçık
“Kâbe etrafında yapılan tavaf da bir cahiliye geleneği, hatta putperestlerden kalma bir dini törendir”diyen
Şii sapık Ali Şeriati’nin kötü bir Türk taklidi. Başörtüsü Allah’ın kesin emri değil demesinden tutun Zekât
müessesini devre dışı bırak bir Mülkiyet anlayışı ve yine Cemalettin Afgani ve Muhammed Abduh gibi
İslam’ı içten tahrife yeltenmiş mason müsveddelerini kahraman ilan edip sahipleniş. Ama en göze batanı
bir ritüel dediği, çoklu-azlı vakitli vakitsiz tayin ettiği namaz. O görüşü bir röportajdan aynen;
“Namazın esasında Kuran’daki ifadelere ve peygamberimizin uygulamalarına baktığımızda iki ile yedi
vakit arasında olduğu sonucu çıkabilir. Kurandaki bazı ayetlerden iki, bazılarından üç, bazılarından dört
ve beş vakit olduğu sonucu çıkabilir. Peygamberimiz Mekke’de onüç yıl boyunca sabah ve akşam olmak
üzere iki vakit namaz kılmıştır. Medine’de üç vakit kılmış, fakat kıldığı vaktin arasını açarak kılmış.
Akşam ezanı okununca üç rekât namaz kılmış, ara biraz daha açılınca dört rekât daha namaz kılmış. Buna
yatsı namazı demişler. Sonra öğleye doğru namaz kılmış saat 10.00 gibi (kuşluk). Daha sonra gece
namazına kalkmış (teheccüd). Bunların hepsini toplarsanız iki ile yedi arasında değişiyor.
Peygamberimizin vefatından sonra beş vakti ezan olarak dondurmuşlar. Bana sorarsanız multi vakit
uygulaması yapılmalıdır. Ne demek multi vakit? Çoklu vakit. İlla beş vakit olacak diye bir kural yok.
İnsanlar durumuna göre namaz kılmalıdır. Bence şimdi şehirde yaşayanlar için namaz üç vakitte (cem)
olabilir. Sabah işe giderken (sabah), öğle paydosunda (öğle-ikindi) kılarsın, birde mesai sonunda dönünce
(akşam-yatsı) kılarsın. O zaman hiç sorun olmaz.” (19-10-2011 Taraf Gazetesi)
Bayraktar Bayraklı
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ilahiyatçı Prof. Bayraktar Bayraklı, televizyon programında “şeytan
taşlamanın İslam’da yeri olmadığını yok, “Abuk subuk işler yapılıyor” demişti.
Bu zat, Abdulaziz Bayındır gibi, Evliyaya müşrik dememekle beraber Bayındır’ın birçok sapık
görüşüne destek vermektedir. Söyledikleri sapık mu’tezile fırkasının görüşleri ile örtüşmektedir. Miracı
kabul etmemekte (göklerdeki kısmını), mütevatir olan parmaktan su akıtma mucizesini inkâr etmektedir.
Ayeti Celileleri kendi kafasına göre en çok kafasından te’vil edenlerdendir… Ayetlere yanlış mana verdiği
de müşahede edilmiştir…(Rahman Sûresinde).
Mezhepleri kabul etmez, geçmiş büyük âlimlere kötü konuşur. Mezhep imamlarını bölücülükle suçlar.
Kadının mirasta erkeğin yarısını aldığı hükmünü inkâr eder. Ölen kimse için Kuran okumak şirktir,
demiştir. Kadının başı açık ve erkeklerle birlikte namaz kılabileceğini ve savunur. Kadın erkek
tokalaşması caizdir, der. Hz. İsa’nın (a.s.) inişini inkâr eder. Seferiliği inkâr eder. Kabir azabını inkâr eder.
Namazları cem etmeyi bütün hayata yaymıştır. Kadının seyahate çıkması için mahrem şartını inkâr eder.
Tarikatı, tasavvufu şirk sayar.
Süleyman Ateş
Büyük Doğu Mimarının bu adam hakkındaki genel hükmü ile başlayalım “8 adet vesika bu adamın,
iman, meçhule saygı, anlatılamaz ve anlaşılamaz olana karşı korku, ilim, irfan ve zekâ adına zerre
miktarınca nasibi olmadığını göstermeye yeter…” (Rapor 3 S. 41)
Devam edelim…
İmanın altı esasından birini inkâr veya şeriata aykırı şekilde te’vil eden kimse kâfirdir. Kimseye kafir
demek niyetinde değiliz. Sadece işin ehemmiyetini belirtmek için bu girişi zaruri gördük. Mevdûdî kaza
ve kaderi inkâr ederken Süleyman Ateş de meleklerin rüzgâr olduğunu yazmıştır. Yani meleklerin
varlığını apaçık bir şekilde inkâr etmiştir. Bunu ispat için Kur’ân-ı Kerîme Göre Evrim Teorisi isimli
yazısından iki paragrafı aynen alıyoruz: «Burada bulutları sevk eden melek, basınç değişikliği ile meydana
gelen rüzgârdan başka bir şey değildir. Bir hadîse göre de sesleri kulaktan kulağa nakleden melektir.
Şüphesiz bu melek de seslerimizi titreşimiyle etrafa yayan atmosferdir. Demek ki tabiat kuvvetleri de
melek olmaktadır. Zira melekler Allah’a isyan edemeyen, yani hür irade yeteneğinden yoksun, emredildiği
şeyi yapan güçlü varlıklardır. Tabiat kuvvetleri de aynı niteliğe sahip değil midir?
İşte Âdem’e secde eden melekler, irade yeteneğini, akıl gücünü insana boyun eğen tabiat kuvvetleridir.
İnsan akıl gücünü kazanınca tabiat kuvvetlerini emri altına almış, onlardan yararlanmasını, onların
korkunç etkilerini önlemesini bildirmiştir.”(İlahiyat Fakültesi Dergisi C. 20, S. 143-144)
Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Evrim Teorisi isimli yazısından bazı kısımları hep birlikte okuyalım : “Hayatın,
ilkel hücrelerden evrimleşe, evrimleşe önce basit canlıların, sonra daha üstün yapılı canlıların ve sonunda
da insanın meydana geldiği kesin kanıtlarla ortaya konmuştur. (İ. Fak. Dergisi C. 20, S. 131)
Ve son olarak Yahudi ve Hristiyanların cennete gireceğini iddia eder. Cennete girmek için “La ilahe
illallah” yeterli “Muhammedur Resulullah” a gerek yok demiştir. Şefaati ve (yüzü suyu) hürmetine
istemeyi ve tarikatları şirk olarak görür.
Adnan Oktar
Ekranların sex ikonlarını etrafına alıp çiftetelli eşliğinde zaman zaman Ankara havasına geçişler yaparak
güya “din” anlatan ve yine güya dindar bir zat… Bu kadar güya ya gerek yok amma velâkin… Konuşma,
yazma ve sağlıklı muhakeme ve muhasebe imkânından mahrum bu zatın onlarca eserde imzasına bakıp
tek bir defa konferans verdiğini, o kitaptakilerin sadece bir sayfasını dahi bir programda anlatabileceğini
düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü böyle bir olay yok… O cicişleri ile onların yüzleri ve memeleri ile
ilgili ekranda çok derin muhabbetler yapmakla meşgul. Bu adamda Atatürk’ü yere göğe
sığdıramayanlardan… Birkaç da eser yazmışlar. Akla zarar sürüyle şey. Bununda TV’si var ve milletin
zihnini iğdiş etmekle vazifedar…
Bu adamın zeka seviyesi anlamak ve insanları kendi gibi zannettiğini görmek için Akit Gazetesi
muhabirinin “Masonlarla aranız nasıl? Size nasıl bakıyorlar?” sorusuna verdği cevapta rahatlıkla
görebilirsiniz. “Masonlarda da çok mühim gelişmeler oldu. Masonların içindeki dindar olan, dine yakın
olan insanlara sürekli Kuran’ı, İslam’ı anlatıyoruz. Ziyaretime de geldiler, geliyorlar. Tapınak Şövalyeleri
de geldi. 33. Derece masonlar geliyor ve Kuran’ı ilk defa böyle öğreniyoruz, çok sevindik çok memnun
olduk diyorlar. Arkadaşlarım mason localarında Kuran ve İslam dersleri vermeye başladılar.”
İskender Evrenesoğlu
NUR TV’de sürekli konuşan ve kendisini Allah’ın Rasûlu diye kamuoyuna tanıtan; sahte, şarlatan
Mehdi(!) İskender Evrenesoğlu (İskender Ali Mihr). Bu sahte peygamberin bir kaç dümenini ve şeytani
oyunlarını aşağıda maddeler halinde belirtiyoruz; Kuranda 3 bin ayet vardır”, Allah ile konuşuyorum” ,
“Benimle birlikte Allah ile konuşan 20 arkadaşımız var”, “Ben Resulüm” , “65 milyon insanda, 5 milyonu
cennete gidecek” , “Alnındaki beni göstererek, “ bunun ( peygamberliğine ) bir işaret olduğunu”
belirtmesi” vs. Cemalnur Sargut adlı kadının b sahtekârın kontrolünde olan NPL tv’de oldukça uzun bir
dönem program yaptığını da bir dipnot halinde belirtelim.
Cemalnur Sargut
Dinler arası diyalog taifesinin bir başka kolu. Dili tatlı ve anlatımı yumuşak fakat tahrifatı sinsi bir
mahlûk…
Haberturk’ten Söz Sende program yapımcısı Balçiçek İlter’e konuşan Araştırmacı-Yazar Sargut, bu kadar
İslam ve tasavvuf bir yaşam biçimidir diyorsunuz ancak siz neden örtünmüyorsunuz? sorusunu,
“tesettürün insanın gönlünde olduğuna iman ediyorum. Esas önemli olan çirkin huyların ve aynı ölçüde
aşırı güzelliklerin örtülmesidir. İslam eşittir tesettür diye birşey oldu. Halbuki İslam’ın beş şartı içinde
tesettür yok.” sözleriyle cevaplandırdı.
İnternet ortamına videosu yüklenmiş ve rahatlıkla bulunacak olan TRT 1’deki Gülbence isimli
programdan: Cemalnur yine sevgiden, güzellikten bahsederken Gülben Ergen: ‘Hatta başka dinde olanlar
da oruç tutmuyor, namaz kılmıyor ama biz onları seviyoruz’ deyince Cemalnur şöyle diyor: ‘Çok güzel
söylediniz. Zaten Mevlânâ Hazretleri de: ‘Bütün dinlerde bu inanış vardır. Bütün dinlerdeki insanların
taptıklarında ‘Yâ Rabb! Yâ Hayy!’ sesi geliyor. Hatta bir anımı anlatayım; Amerikalı çok arkadaşım
vardır. Bir gün beni Budist tapınağına götürdüler, içeride fil görünümünde bir kadın heykelinin önünde
saygı gösteriyorlar, öyle inanıyorlar ki çok güzeldi. Zaten onlar da Allâh’a tapıyorlar, sadece o heykelde
Allâh’ı bulmuşlar, fark yok. Zaten dinler arasında fark yoktur. İslam hepsini kucaklar.
Tekrar affınızla bir anımı anlatayım. Yahudi bir arkadaşım var, kendisini çok ama çok seviyorum. Bir
oğlu var, kendisi oğluna çok düşkündür. Bir gün araba oğlunu eziyor, oğlu hastaneye yatıyor, eve
geliyorum bir de ne göreyim o kadın evde. Oğluna çarpan adamla oturuyor. Soruyorum ona ‘Neden
hastanede değilsin?!’ diye, o da bana: ‘Bu şöför oğlumu yanlışlıkla ezdi, şimdi çok vicdan azabı çeker,
onu teselli ediyorum. Bu başıma gelenler Allâh’ın imtihanıdır’ dedi. Bakın işte bu Yahudi arkadaşım
benim için çoğu Müslümandan daha Müslümandır.’