Selâm ile…
“Okumak” denilince ilk olarak akla kitap okumak gelse de ve kitap okumak insan için yeme-içme kadar elzem bir faaliyet olsa da okumanın birçok çeşidi vardır. İnsan muhatap olduğu her şeyi okur, anlamaya çalışır ve anladığında da bünyesinde özümsenmiş bilgi hâline getirir. Herkes bir zamana ve sosyal çevreye doğar, o çevrenin şartlarına göre zuhur eder, kendisine tayin ettiği alan çerçevesinde hayatı okur.
Modern zamanların ortaya çıkardığı kültür, insanı maddeye bağımlı bir hâle getirip idrakleri iğdiş ederek, lüpçülüğü hayatın merkezine oturtmuştur. Mücerret olan her şeyi müşahhaslaştıran, müteal olanı beşerî ve hatta zaman zaman da hayvanî olana irca etmeye kalkan modern sürecin idrakleri iğdiş edilmiş insanı, “okuma”nın binbir sahasında da anlama problemi yaşıyor. Bugün bilgiyle kirlenip herkesin her şeyi “bildiği” bir dünyada hayatımızı idame ettiriyoruz; asla endüstrileşmeyecek olan bilginin dahi endüstrileştiğine şahit oluyoruz. Gerek matbu olarak, gerekse de internet vasıtasıyla endüstrileşmiş bilginin taarruzuna maruz kalıyoruz. Dolayısıyla günümüz insanı, yüzlerce kitap okumasına, bilginin her türlüsüne “tek tık” ile ulaşabilmesine mukabil tüm bunlara dış yüzünden sahip olduğu için bilgiyi sindiremiyor. Çilesi çekilmemiş bilginin özümsenmesi de mümkün olmuyor.
Tüm bunların akislerini ise hayatın tüm sahalarında görüyoruz. Lüpçülüğün yol açtığı mücerret fikir istidatsızlığı insanı verimsizleştirirken mücerret fikrin olmadığı yerde “yeni” anlayışlar da ortaya çıkmıyor. Bugün ruhları titretecek şair, kelimelerin gücüyle insanın başka ufuklara yelken açmasını sağlayacak nesir yazarı, renklerin ahengiyle insanı maveraya sürükleyecek bir ressam, sanatçı, mütefekkir kıtlığı yaşanıyor.
Kapağımızda günümüzdeki “okuma sorunu”na işaret ederken “İnanmak anlamaktır; anlamak özünde ‘okuma’ sorunudur” dedik. Kapak mevzumuzu “İnanmak Anlamaktır, İman Zevken İdraktir” başlıklı yazısında ele alan Mevlüt Koç, “Kapitalizm-modernizm birlikteliği kötüyü o kadar çok teksir etti ki, postmodern zamanların artık ne ele alabileceği bir konu ne de buna yeni bir boyut katacak gücü kaldı.” diyor.
M. Taha İnci “Kûfi Hattı ve İslam Mimarisinde Hat Sanatı” başlıklı yazısında hat sanatının ortaya çıkışını ve Kûfî hattan neşvünema bulan alt şubelerini inceliyor.
Son süreçte ABD ile Çin arasında yeni bir soğuk savaşın yaşandığı konuşuluyor. ABD ile Çin arasındaki rekabet ve bunun perde arkasına dâir Branko Milanovic’in Foreign Affairs’de yayınlanan makalesini sizler için tercüme ettik.
Hasan Hüseyin Akdağ “Katranı Kaynatsak Olur mu Şeker?” başlıklı yazısıyla dergimizde.
Zekeriya Koç istikrarlı bir şekilde yazılarına devam ediyor. Bu ayki yazısının başlığı “I. Meclis ve Teşkilat-ı Esasiye Anayasası”…
Dr. Vehbi Kara “Kanal İstanbul ve 104 İmzalı İhanet Bildirisi”nden bahsediyor.
Muhammed Yazıcı ile gençlik, kitap kültürü ve eğitim bahisleri üzerine bir mülâkat yaptık. Alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.
Zeynel Abidin Danalıoğlu’nun bu ayki hikâyesi evvelkilerine nazaran farklı… Danalıoğlu’yla beraber İstanbul’un eşsiz havası eşliğinde Bostancı vapurunda siyasî tartışmaların yaşandığı bir hikâyenin içine giriyoruz…
Kâzım Albay’ın “İslâm ve Osmanlı Resim Sanatı” başlıklı yazısını Baran Dergisi’nin 742. sayısından iktibas ediyoruz. Bu güzel çalışmayı bir solukta okuyacaksınız.
Abdulkerim Kiracı “Matrakçı Nasuh”un portresini çiziyor…
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip-yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Allah’a emanet olunuz.