Pazar, Eylül 15, 2024

Referanduma Niçin Evet

Zaman ve mekân şartları çok hızlı bir şekilde değişime uğrarken, bir anlayışa ve o anlayışın tezahür ettiği müesseselere saplanıp kalmak, üstelik A’dan Z’ye yanlış olan (çünkü merkeze aldığı fikir sakat) bir şeye körü körüne bağlanmak, idrakleri iğdiş edilmişlerin işidir. Biz her daim tazeliğini koruyan bir inancın, onu zaman ve mekân şartlarına tatbik etmekle memur neferleriyiz; fakat 19. yüzyılın ortalarından bu yana misyonumuzu lâyıkıyla icra edemediğimizden kafa kola alındık, prangalara vurulduk. Bugün çektiklerimiz, o prangalardan kurtulma çabamızdan kaynaklanan ıstırabın tezahürleri.

Batı Taklitçiliği ve Kemalizm

Batı, 5 asır önce gerçekleştirdiği ve ivmesini hasmı İslâm dünyasından alan Diriliş hareketiyle, maalesef, dünyada maddî bir hâkimiyet kurmuştur. Çağın nabzını yakalayamayan Müslümanlar, daha doğrusu Müslüman aydınlar ise yaklaşık 200 yıldır felaha ermenin taklitten geçtiği zehabıyla Batı’nın mukallitliğini yapıyor. Ne yazık ki, İslâm ülkelerinin idare koltuklarına oturtulanlar, inkişafı Batı’ya yaklaşmak/yamanmakta sanıyor ve yine ne yazık ki, Müslüman münevverlerin, hassaten de Büyük Doğu-İbda Mimarlarının 70 yıldır yaptığı tüm uyarılara rağmen Batı’nın gerçek yüzünü görmemekte direniyorlardı.

Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırtıp onun bakiyesi üzerine içimizdeki Batıcılara kurdurtulan mevcut rejimin merkeze aldığı görüş Kemalizm’dir. Kemalizm, İslâm’ı bu topraklardan silmek üzere projelendirilmiş, bütün sermayesi İslâm düşmanlığı olan Batı menşeili bir görüştür. Bunu yapmak için zaman zaman kaba kuvvet, zaman zaman da İslâm’ı içten yıkmaya ve Müslümanların imanını ifsad etmeye yönelik argümanlar kullanmıştır. Katı Kemalizm bu milletin öz evlatlarını darağaçlarında sallandırırken, dünya şartlarının değişmesiyle onun yerine ikame edilen Ilımlı Kemalizm-Ilımlı İslâm, Müslümanların imanına ve yine tıpkı Katı Kemalizm gibi insanımızın idrakine tasallut etmiştir. Batı’nın Müslümanları kontrol altında tutmak için kurguladığı bu senaryoya mutabık hareket eden bürokratik kadrolar eliyle devletin bu rotadan ayrılması da engellenmiştir. Bir asırdır Kemalist rejimin tahakkümündeki ülke ve devlet içerisinde, Batı’nın gönüllü uşakları ve Müslümanlar arasında yaşanan mücadele de tam olarak bunun mücadelesidir.

Batıcı-İslâmcı Kavgası ve Referandum

Bu mücadeledeki tansiyon son birkaç senedir yükselmiş vaziyette… 15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün Müslüman Anadolu halkı tarafından püskürtülmesi, bu mücadelede ehemmiyetli kırılma anlarından birisiydi. 16 Nisan referandumu da o kırılma anlarından birisi olacak. Nitekim rejim “muhafazakâr”larının referandumda “hayır” müşterek paydasında buluşması bunun göstergesi… Muhafazakâr kelimesiyle “sosyal-siyasî gruplama içinde, ne olursa olsun değişimlere direnen ve her yeni durumda ‘mevcutta-statükoda’ kalan, ihtilâl ve inkılapçıya karşı mevcudu muhafaza etmeye çalışan” CHP ve HDP’nin başını çektiği zevatı kastettiğimiz malûm… Neticede yaklaşık bir asırdır hâkim oldukları devlet, bir daha o gücü elde edemeyecekleri şekilde ellerinden kayıp gidiyor. Bunun telaşıyla kucaktan kucağa oturmaya, kendilerini Müslüman Anadolu’nun karşısında olan her güce kullandırmaya razılar. Buna mukabil, mevzu bahis zevat karşısında, takınılması gereken tavrı göremiyoruz. 15 Temmuz gibi bir halk ihtilâlinin akabinde, bu ihtilâli yapan halkı hasbelkader temsil makamında bulunanların artık savunma psikolojisinden çıkıp ihtilâlci bir tavır takınması zarurîdir; fakat ne yazık ki bugüne kadar ideolojik bir bünye geliştir(e)mediklerinden, işin doğrusu böyle bir tavır sergilemelerini de beklemiyoruz.

16 Nisan’da gerçekleştirilecek referandumda sandıktan “evet” çıkması durumunda idarede nelerin değişeceğine özetle bir göz atalım:

-Milletvekili 550’den 600’e çıkarken, seçilme yaşı 25’ten 18’e düşecek, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri beş yılda bir aynı tarihte yapılacak.

-Yasama görevi Meclis’te olacak. Milletvekillerinin sunacakları teklifin kabul edilmesi durumunda Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulacak. Bunun içinde OHAL, af, para basmak, savaş yetkisi ve milletlerarası anlaşmaları onaylamak da bulunuyor.

-Meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru önergeleriyle denetim yolu açık olacak.

-Cumhurbaşkanı iki dönem görev yapabilecek. Bunun yanında 100 bin seçmen ve en az yüzde 5 oya sahip siyasî partiler aday gösterebilecek. İlk turda cumhurbaşkanı seçilemezse, iki hafta sonraki pazar günü seçim yenilenecek.

-Anayasa değişikliğiyle hükümet etme sistemi değişiyor. Cumhurbaşkanı devletin başı görevini üstleniyor. Halkoylamasında sunulan metinle “başbakanlık” kalkıyor, görev ve yetkileri cumhurbaşkanına geçiyor. Cumhurbaşkanının kanunları onaylama, Meclis’e geri gönderme ya da Anayasa Mahkemesi’ne gönderme hakkı mahfuz. Cumhurbaşkanı, yardımcılarını ve bakanları atama yetkisine sahip. Bunun dışında Cumhurbaşkanı üst kademe kamu yöneticilerini atama ve görevden alma ile diplomat görevlendirme yetkisine sahip oluyor.

-Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılmasını öngörüyor.

-Cumhurbaşkanı için yardımcı sınırlaması bulunmuyor. Bunun dışında Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda 45 gün içerisinde seçim yapılacak. Cumhurbaşkanı’na, Cumhurbaşkanı’nın atayacağı yardımcısı vekâlet edecek ve yetkilerini kullanabilecek.

-Meclis üye tamsayısının 5’te 3 çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilecek. Cumhurbaşkanlığı ile milletvekili seçimleri birlikte yapılacak. Bunun yanında Cumhurbaşkanı da seçimlerin yenilenmesi kararını alabilecek.

-Cumhurbaşkanı ayaklanma, savaş hali, afet, salgın gibi olaylarda 6 ayı geçmemek üzere OHAL ilan edebilecek. Meclis gerekli gördüğü takdirde OHAL süresini kısaltabilecek, uzatabilecek veya kaldırabilecek. Cumhurbaşkanı savaş halleri dışında 4 ayı geçmemek koşuluyla OHAL’i uzatabilecek. OHAL döneminde çıkarılan kararnameler 3 ay içerisinde Meclis’te görüşülecek, aksi takdirde yürürlükten kalkacak.

-Yargıda birlik için askeri mahkemeler kaldırılarak, görev ve yetkileri sivil mahkemelere devrediliyor. Ancak savaş durumunda askeri mahkemeler sadece askeri suçları yargılamak için kurulabilecek.

-Yargıdaki bürokratik tahakkümün en önemli müesseselerinden, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ismindeki “yüksek” ibaresi kaldırılıyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı 13 üyeli HSK’nın doğal üyesi olacak. Bunun dışında dört üyesi birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından Cumhurbaşkanı’nca, üç üyesi Yargıtay, bir üyesi Danıştay, üç üyesi yükseköğretim kurumları ile avukatlar arasından Meclis tarafından seçilecek.

-Cumhurbaşkanı’nın tek kanun yapma hakkı bütçe üzerine olacak. Cumhurbaşkanı mali yılbaşından 75 gün önce Meclis’e bütçeyi sunmak zorunda. Meclis’in onaylaması durumunda yürürlüğe girecek kanunun onaylanmaması durumunda ise geçici bütçe yapılacak.

Referandum ve Değişim

Özetle yapılacak olan anayasa değişikliği referandumunun maddelerine baktığımızda, idarî yapıda şeklî bir değişiklik olacağını görüyoruz. Yani rejim değişikliğinin zarurî olmasına mukabil, Müslüman Anadolu’nun düşmanı olan zevatın iddia ettiği gibi bu referandumda rejim değişmiyor ne yazık ki. Bununla birlikte iktidara geldiği günden bu zamana Ak Parti’nin yaptığı değişiklikler, bir sonrakinin önünü açmış ve kartopu etkisiyle bir dönüşüm hâlini almıştır. Referandum sonrasında gerçekleştirilecek anayasa değişikliği ulvî bir gayeye erişmeyi ifade etmese de, o gayeye giden yolda, yeni bir değişimin önünü açması bakımından elzem. Neticede şartlar Başyücelik’e doğru bir tekâmülü zarurî kılmakta ve maksat bu olsa da olmasa da, bizim gördüğümüz değişikliğin Başyücelik yolunda bir adım niteliği taşıdığıdır. İdarecilerimiz ne derse desin bu böyle. Bu işin nihayetinde rejim değişmek zorunda. Zira bize her dâim bir kolonisiymişçesine bakan Batılı devletler de, Türkiye’de bir şeylerin değiştiğinin, artık Anadolu’nun nimetlerinden istedikleri gibi faydalanamayacaklarının ve Anadolu’dan başlayan bu yürüyüşün önce İslâm dünyasına yayılacağının daha sonra da cihanşümul bir vaziyet alacağının farkına varmış olacak ki, Türkiye’ye karşı tutumunu her geçen gün daha da sertleştiriyor.

Global şartlara baktığımızda dünyanın freni patlamış bir kamyon gibi nihâi hesaplaşmaya doğru yol aldığını görüyoruz. Anayasa değişikliğiyle bürokratik tahakkümden kurtularak hem siyasî dönüşümün hızlanması sağlanacak, hem de karar alma sürecinin daha da ehemmiyet kazandığı bir dönemde bürokrasi engellemesinin önüne geçilmiş olacaktır. Böylece artık “iktidarız ama muktedir değiliz” bahanesinin ardına sığınma zemini de ortadan kalkacaktır.

Öte yandan yürütülen referandum kampanyasına baktığımızda, değişimin ehemmiyetinin millete layıkıyla anlatılamadığını görüyoruz. Ayrıca referandumda devletin idare şekli değişecek evet; fakat hemen akabinde neler yapılacak? Bu değişim halka nasıl etki edecek? Müslüman şuuruna sahip fertler yetiştirebilmemiz adına eğitim kurumlarının revizyonu ve mezhepsiz/meşrepsiz/zahiren Müslüman ama kalben Batılı bürokratların ve milli eğitim kadrolarının tasfiyesi ne zaman gündeme gelecek? Sermayede urlaşmanın ve gelir dağılımı adaletsizliği makasının açılmasının önüne geçilecek mi? Devlet kendisi bir ideale sahip olmak yoluyla millete bir ideal verebilecek mi? Bunlar 16 Nisan’ın hemen ardından cevaplanması gereken sualler…

İdeal

Bu sualler ile birlikte dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz; bizim şeklî değişikliklerle beraber ruhî bir değişime de ihtiyacımız var. Tarihte İslâm devletleri farklı modellerle ve farklı müesseselerin dahliyle yönetilmiştir. Geçmişteki bu modeller ve yapılanmalar bize bir taraftan ihtiyacımız olan tecrübeyi sunarken, diğer taraftan da meseleye nasıl yaklaşmamız gerektiğini göstermektedir. Bizim nazarımızda aslolan ruhtur ve o ruha hizmet edecek şekilde teşkilatlandırılmış devlet. İdare ruhuna sahip olmadıktan sonra en mükemmel müesseselerin tesis edilmesi, en muazzam kontrol mekanizmalarının oluşturulması, köprüler ve yolların yapılması ve dahî fertlerin refah seviyesinin en yüksek düzeyde olması bile bir mânâ ifade etmez. Batı’nın bugünkü hâli önümüzde ibretlik bir şekilde durmaktadır.

İdeal devlet insanın insanca yaşayacağı, hak ve hakikatin hüküm sürmesini sağlayıcı yapıdır. Devlet, İslâm’ı merkeze almak kaydıyla, çağın nabzını yakalayan bir anlayış üzere bina edildiği takdirde mükemmel müesseselerin, her noktayı gözden geçirici kontrol mekanizmalarının, vatandaşın refahının en üst seviyede olmasını sağlayan bir ekonomik sistemin yolu gerçekten açılacaktır. Çünkü devlet ile millet bütünleşecek, devletin kaygıları halkın kaygıları vaziyetine gelecek, toplumun menfaatleri şahsî menfaatlerin üzerinde tutulacaktır; idealist fertlerin bir ideale nisbetle hareket etmeye zorladığı devlet, toplumun da topyekûn o ideal etrafında kenetlenmesini sağlayacaktır. İçtimaî hayat da, iktisadî düzen de, siyasî mekanizma da bir saat misali tıkır tıkır işleyecektir. Mevzu bahis devlete doğru tekâmülün önünü açacak olması sebebiyle referanduma evet!

Aylık Dergisi 151. Sayı Nisan 2017
Yazı: Faruk Hanedar

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir