Selâm ile..
Bizim inandığımız bir ideal, bir hedefimiz var: Üstad Necib Fazıl’ın örgüleştirdiği ideolocyanın devlet teklifi olan Başyücelik Devleti’ni Anadolu’dan başlayarak tesis etmek. Dolayısıyla cereyan eden hadiseler ve gündeme gelen değişimlerin bizim nazarımızdaki kıymeti idealimiz nisbetindedir. Bildiğiniz üzere 16 Nisan tarihinde bir referandum gerçekleşecek ve Türkiye’nin idare şeklinde köklü bir değişim meydana gelecek. Bu değişim her ne kadar nihaî hedefimiz değilse de, gerek iç ve gerekse dış konjonktür ile mevcut statükonun yapısı dolayısıyla bizim açımızdan her hâlükârda müsbet bir adımdır ve desteklenmeye lâyıktır.
Reaksiyon bakımından bir değerlendirme yapacak olursak… Senelerdir Türkiye’de yürürlükte olan ve iktidarda olanlara bahane ile şikâyet üretmekten başka bir işe yaramayan kokuşmuş çift başlı parlamenter sistemin ve bürokratik vesayetin ortadan kalması anlamına gelen bu değişim, senelerdir demokrasi palavrası altında Müslüman milletimize reva görülen zulmün ve Kemalist rejim eliyle millete kapatılan devlet müessesesindeki tıkanıklığın giderilecek olması bakımından doğrudur. Bununla beraber değişimin kendisi bile bundan sonraki değişimleri de peşinden getirecek bir vakıa olması itibariyle ehemmiyetlidir. Bir kere değişmeye başlasın hele, değişime alışsın Türkiye…
Aksiyon açısından ele alacak olursak… Müslüman Anadolu insanı nezdinde Türkiye’deki meşruiyet dairesinin merkezinde Üstad Necib Fazıl var. Siyasîler ve entellektüeller ona yaklaştığı ölçüde bu meşruiyet dairesine giriyor ve uzaklaştığı nisbette de meşruiyetlerini yitiriyorlar. Her geçen gün üzerine örtülmek istenen sükût örtüsü biraz daha sıyrılan ve senelerce mahkûm edilmek istendiği şâir kimliğinin ötesindeki mütefekkir ve hatta mütefekkir yetiştiren mütefekkir kimliği ön plana çıkan Üstad Necib Fazıl’ın, yeni idare sistemiyle beraber iktidarın kim olacağı konusunda belirleyici bir rol üstleneceği de muhakkaktır. Menfaat peşinde ismine, şiirlerine, eserlerinin kapaklarına ve fotoğraflarına dost; fakat çilesine düşman palavradan Üstadçı tiplerin ortalığı kapladığı günümüz şartları da, şikâyet etme ve bahane bulma lüksü bırakmayan, samimiyeti peşin şart koşan yeni sisteme geçilmesiyle beraber nisbeten ortadan kalkacaktır. Samimiyetin ölçüsü söylemden çıkıp da söylenenin eşya ve hadiselere nakş edilmesine, aksiyona gelsin bir… Hem zaten Üstad Necib Fazıl’ın şu veciz tabloda ölçülendirdiği gibi; “İhlâs, samimiyet, gayr-i kabil-i taklittir. Bir hâli vardır ki adamın, bellidir. Taklidi kabil olmayan bir yere gelir iş…” Bugünün şartları da neresinden bakarsak bakalım, samimiyetin taklidi kabil olmayan sınırlarında gezmektedir ve samimiyetin kapısı da yürüyen Büyük Doğu, İbda’ya çıkmak durumundadır.
Biz de bu sebeble kapağımızda “Yeni Asrın Yeni Ruhuna EVET” diyor ve bununla beraber o yüzden 16 Nisandaki referanduma da “EVET” diyoruz. Kapak mevzumuzu Mevlüt Koç “Gerçek Yenilik İlâhîdir” başlıklı yazısında işledi. Yine kapak mevzumuzla alâkalı olarak Faruk Hanedar’ın “Referanduma Niçin Evet”, Emrecan Çetin’in “Hayır Evi” başlıklı yazılarını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.
Mehmed Gülmez, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı son dönemde takındığı tavrı ve Batı medeniyetinin esasında bizim için ne ifade ettiğini “Batı Hiçbir Zaman Medenî Olmamıştır” başlıklı yazısında ele aldı. Zeynel Abidin Danalıoğlu, “Bir Çift Kumru” başlıklı yazısında İstanbul’un silüetini nasıl kaybettiğini anlatıyor. Bu ay ebru sanatının üstadlarından Alparslan Babaoğlu ile ebru sanatı üzerine bir röportaj yaptık. Bu röportajı büyük bir alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz. Hanife Kındır, “Psikoloji Tarihi”ni işlemeye devam ediyor. Zeynep Nurseli Güleç’in yazısının başlığı “Sıla; İmam-ı Rabbanî”… Ercan Çifci, Batı’nın barbarlık tarihini “Batılılaşmak Modernleşmek Değil Barbarlaşmaktır” başlıklı yazısında işledi.
Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olun.