|
||
![]() |
Fırtınaların Prensi | |
Fatih Turplu | ||
Amerikalı aktivist lider Malcolm X vefat edeli elli üç sene oldu…
Kendisi gibi fırtınalı mizaca sahip dava adamlarını yaşarken anlamak pek güçtür; bu güçlük onlar vefat edince de devam eder. Onun gibi insanlarla tesadüf eden herkes kendi basit gerçekliklerinden örülü kafeslerin, böyle bir şuur zaviyesinden örülü parçalı dünyalarından bakarak bu tip insanları değerlendirirler. Böyle olunca da, umûmî görüş dediğimiz ve kimi zaman dünyanın en alçak ve kimi zaman ise en yüksek meseleleri peşinde koşan, doğru dizginler altında kuru aklın varamayacağı birçok mesele hakkında müsbet kanaatlere ulaşan, dizginlerini kaybedince de, ne yapacağını, ne kadar alçalacağını kestiremediğimiz o hassa, bu tip “deli-dolu” mizaçları kavramakta her dâim zorlanmıştır. Çünkü Malcolm X gibi zamanının ötesine ulaşmak için “delicesine” çırpınan, kendi nefsinden başka herkes ve her şey hakkında endişe taşıyan insanların “aykırı” mizaçları hayatlarımızın rutin gidişatını kırmak ve hâdiselere intibâk ederken bu rutini darmadağın ederek bunlara bir tür romantizm katmak, âdeta, Adetullah’ın tabiî gidişatını dondurmaya yeltenen buz kalıplarını eritmek gibi bir gâye ile yüklüdürler...
Her yağmur yüklü bulut gibi çehreleri ciddi, karanlık ve kasvetli gibi gözükür; belki herkes için pek basit gibi gözüken birçok hâdiseye ciddiyetle, pek sarih zannettiğimiz meselelere karanlık dolu gibi gözüken endişelerle ve iç açıcı olarak gördüğümüz hâllere kasvetli gibi gözüken bir bakışla yaklaşmaları bu sebeptendir. Fakat birazdan yağmur yağıp herkesi doyurduğunda, hatırda kalan sadece Malcolm X gibilerin çıkarttığı yıldırımlar, şimşekler olur... Böylesine fırtınalı mizaçlarının kapkaranlık dünyamızı bir an olsun aydınlattığı bu şimşeklerin ışıltıları değil de, hepimize korkutucu, iğneleyici, sıkıcı, yorucu ve zahmete değmez gibi gözüken ve öyle ifâde ederek kabullendiğimiz tarafları hatırlanır geriye; cemiyetleri, fikirleri ve insanları nasıl etkiledikleri, kör zihinleri bir parmak şaklatması kadar basit formüllerle açtıkları, statükonun duvarlarını sadece bir gülümseme ile yıkıverdikleri, koca bir ömrü kendilerinden başka herkese faydalı olmak için geçirerek çırpındıkları çoktan unutulmuştur artık... İrili ufaklı kalabalıkların bu merhametsizliğini boş verelim; tarih boyunca böyle olmuş ve olacak bu nankörlüğü umursayan hiçbir misyon adamı olmamıştır.
Malcolm X gibiler ün, şan ve makam gibi hevesleri tatmadan ve o lezzeti hiçbir vakit merak etmeden bu dünyaya gelir ve öyle de giderler; küçük adamlar, hasis mizaçlar ve ortalama kariyerleri ile para kazanmak derdinden başka avuntuları olmayanların kuruntularıdır bunlar. Malcolm X gibi yaratılış gayelerine doğru akan taşkın nehirlerin tek sevdası, boyuna taşmak, boyuna taşırmak ve olabildiğince cezbeli bir hâlde hedeflerine doğru ilerlemektir. Varılacak basit yerleri sürdükleri vasat hayattan belli olanların varacakları yerde bütün ümitleri kuru bir teselli gibi ellerinde sönerken, Malcolm X gibiler ufka doğru gitmenin, dâimâ ilerlemenin, kabına sığmamanın, sonsuza doğru akmanın parıltıları içerisindedirler…
Malcolm X, işte böylesine saf bir ruhun taşkın mizacıydı; durgun denizlerin vasat havasını hiç sevmedi. Her dâim ruhunu ötelere götürecek fırtınalar diledi. Ve dilediği fırtınaları, mizacının yelkenlerini şişirecek fırtınaları bulmakta hiç zorlanmadı… Önce renkdaşlarının sonra da tüm insanların huzuru için bir ömür huzursuzluğu göze alan “Amerika’nın en öfkeli siyahı”ydı o!
Biz ona bugün bile bakarken hâlâ eksik biyografilerle örülü bir zihin dünyasından her defasında öfkeden alın damarları kabarmış, fırtınalar esen, şimşekler çakan X’i görüyoruz; onu öfkesiyle, tezatları ve bir türlü bitmek bilmeyen ve neticesini tam kestiremediğimiz bir didişme içinde seyrediyoruz hâlâ… Bugün o fırtına dindi… Fırtına esnasında göremediğimiz birçok şeyi şimdi daha iyi anlamak ve bütün o öfkenin, tezat gibi görünenlerin mânâsını kavramak için daha fazla gayret etmeliyiz... Amerikalı sanatkâr Ossie Davis işte tam da bu sebepten büyük bir aktördür; onunla aynı devirde yaşamış birisi olarak onun yüksekliğini ve maksadını o hayattayken kavramış, herkesin ondan vebalı gibi kaçtığı bir dönemde kalabalıkların uğultusuna aldırmadan onun mirasına sahip çıkmayı göze aldığından. Elbette böylesine karmaşık gibi görünen bir ruhun saflığını görebilmek için o ruhî atmosferin baskısından pay sahibi olmak lazımdır…
Ossie Davis: “Birçok kişi, bu fırtınalı, bu tezatlı, bu gözü pek genç kaptanda Harlem’in övünecek ne bulduğunu soracaktır bize… Bizse bu soruya gülüp geçeceğiz. Çok kişi onun nefret yanlısı olduğunu, fanatik bir ırkçı olduğunu, onun mücadelemize zarardan başka bir şey getirmeyeceğini söyleyecektir! …Ve biz onlara cevap olarak şöyle sesleneceğiz; siz hiç oturup Malcolm kardeşle konuştunuz mu? Ona hiç dokundunuz mu? Yahut size bakarak gülümsediği ânı yakaladınız mı hiç? Siz hiç can kulağıyla dinlediniz mi onu? Hiç pespaye bir şey yaptığını gördünüz mü? Her hangi bir şiddet hâdisesiyle yahut toplumun huzurunu kaçırıcı, her hangi bir hâdiseyle onun bir alâkası görüldü mü hiç? İşte, isteseydiniz onu tanırdınız. Ve onu tanısaydınız, bizim ne sebeble onunla iftihar ettiğimizi bilirdiniz. Malcolm bizim insaniyetimizdi! Halkı için işte onun anlamı buydu. Ve bizler onu iftiharla anarken, içimizdeki en iyiyi iftiharla anmış oluyoruz. Biz onu geçmişte nasılsa ve şimdi nasılsa öyle bileceğiz hep; bir prens olarak, bizim güneş misâli sürekli parlayan kendi öz siyah prensimiz olarak, bize duyduğu sevgiden dolayı ölümden bile çekinmeyen birisi olarak…”
Aylık Dergisi 161. Sayı |
||
Etiketler: malcom x, fırtınaların prensi, fatih turplu malcom x, |
|